Öğretmenlik...
- Birol Öztürk

- 20 Ağu
- 2 dakikada okunur

Öğretmenlik gerçekten muhteşem bir meslektir. O, bir sınıf dolusu pırıl pırıl çocuklar, gençler... Ve "Ders zili" çalıp da sınıf kapısı kapandığında tüm o güzellikler senindir artık.
Yemişim müfredatını da, müfettişini de, kırk dakika boyunca bambaşka bir dünyadır yaşanan... Özgürlük dedikleri şey tam da o kırk dakikadır zannımca!

Üniversite öğrencisiyken üç ve dördüncü sınıflarda "Pedagojik Formasyon" dersleri ve de akabinde açılan sınavları geçerek "Öğretmenlik Sertifikası" aldım. Bilmeyen için dipnot olsun; bu pedagojik formasyon dalgası var ya, parasını bastırıp da öğretmenlik sertifikası için gerekli olan paket derslerin eğitimine verilen alengirli isimdir...Çok istesem de , Talim Terbiye Kurulu'nun "İktisat" bölümünü "Terbiyesiz" bulmasından dolayı ve de KPSS’nin Öğretmenlikle ilgili sınavından 86 gibi bi puan almış olmama rağmen atamam yapılmadı...
Hayırlısı artık!..
Konu bu değil...
Dert yanıp da, yirmi bilmem kaç yılın hesabını yapacak halimiz de yok, yaş geldi kırkı aştı.
"Eğitim Psikolojisi" diye bi ders vardı... Koca bi amfi, Fen Edebiyatçılar başta olmak üzere tıklım tıklım öğrenci dolu... Sağcısı, solcusu, dincisi, dinsizi, türbanlısı, çember sakallısı, küpelisi... Yani kimi ararsan orda daa!
Fen Edebiyat Fakültesinden bi öğretim görevlisi giriyor "Eğitim Psikolojisi" dersine ve bir gün şöyle dedi, kulağına da küpe oldu;
"Arkadaşlar, kısa bir süre sonra mezun olup hayata atılacaksınız. Şayet öğretmenliği tercih ederseniz size bir tavsiyem olacak: Sakın öğrencilerinize şiddet uygulamayın, dövmeyin onları ama isterseniz onların canlarını çok yapabileceğinizi hissettirin "
Eyvallah hocam! Öğretmen olmadım ya bu dersini iyi ezber etmenin faydasını hep gördüm. Şimdi neredesin, kaç yaşındasın ve hatta yaşıyor musun bilmiyorum; adını da, yüzünü de unuttum ama baki kaldı gök kubbemde hoş sedan... Var ol!
Neyse!
Derken dördüncü sınıftayen ilkbahardayız ve "Staj" dediler. Ticaret Lisesi'ne gönderdiler. Saçımı da, sakalımı da ilk kez o zaman kesmek zorunda kalıp, liseden sonra ilk kez takım elbise giyip kravat taktım. Abi var ya, o şekil giyinince acayip güzel oldum, ben bile hayran kaldım bana...
Okulda ilk gün, ilik gibi üniversitelileriz, gelecek vaadediyoruz ve o ilk gün maruz kaldığım tacizlere hiç girmeyeceğim, kesin "Yalan" ya da "Fantezi" dersiniz.
Neyse!
Staj tam bir ay, bi hocanın nezaretinde, hocanın müfredatına uygun girip çıkıyoruz derslere...
"Ulan" diye düşünüyorum.
"Biz de liseli olduk. O, hafif bıyıklı, tek parça üniformalı, saçlar uzunsa iki örgü yanlarda, kısaysa esne kulak memesi hizasında kızlar nerede de, bunlar nerde? Her biri birer manken, bakımlı, makyajlı, özgüvenli..."
Stajın son günleri artık, staj bitirme notu alacağız ve bi denetmen sınıfa gelip bizim ders anlatmamızı seyredip "Staj Notu" verecek. O gün de bi temiz ve de şık giyinmişim ki sorma, galaya giden artis gibi yani...
Neyse!
Geçtim kara tahtanın karşısına "İthal İkameci Politika'dan İhracatı Teşvik Politkasına Geçiş" sürecini makroekonomik tezlerle anlatıyordum ki, staj hocam yanıma geldi, elini omzuna koydu.
"Şimdi, esas dersi alacaksın Birol" Dedi.
İki elinin avucunu tebeşir tozuna bulayıp yakamdan eteğime kadar sıvadı, şaşırıp kaldım!
"Şayet bir iş yapacaksan eğreti yapma oğlum. Her yanına bulaştır yaptığın işi. Bu öğretmenlik mesleğinin sırrı şu tebeşir tozudur" Dedi, gülümseyerek.
Eyvallah hocam! Öğretmen olmadım ya bu dersini iyi ezber etmenin faydasını hep gördüm.
Şimdi neredesin, kaç yaşındasın ve hatta yaşıyor musun bilmiyorum; adını da, yüzünü de unuttum ama baki kaldı gök kubbemde hoş sedan...
Var ol!












Yorumlar