Yandı, bitti, kül oldu...
- Birol Öztürk
- 25 Ağu
- 3 dakikada okunur

“Komşu komşu”
“Hu hu”
“Oğlun geldi mi?”
“Geldi, geldi”
“Ne getirdi?”
“İnci, boncuk”
“Kime kime?”
“Sana bana”
“Başka kime?”
“Kara kediye”
“Kedi nerde?”
“Ağaca çıktı”
“Ağaç nerde?”
“Balta kesti”
“Balta nerde?”
“Suya düştü”
“Su nerde?”
“İnek içti”
“İnek nerde?”
“Dağa kaçtı”
“Dağ nerde?”
“Yandı, bitti, kül oldu”
…………….
Sözüm ona bu, bir tekerleme ve bizim ilkokul çağlarımızda, dili kıvrak kullanalım, analitik ve geniş düşünelim diye müfredata konulmuş; koca bir nesil ezber etmiş ve tüm devirlerce de zinhar unutmadık, unutamıyoruz bu zırvalığı…
“Dağ nerde?”
“Yandı, bitti, kül oldu”
Bu zırvalığın bir tek bu yanı hayata ve gerçeklere dairdi oysa…
G.Petrov “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı eserini 1923’te yayınlar ve 2025 yılı Finlandiya’sına bakınca, bir medeniyetin yüz yıllık stratejik planına şahit olursun.
Atatürk “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” nin müfredata dahil edilmesini önerir ama biz, onun yerine “komşu komşu” tekerlemesini tercih ettik; tercihlerimizin sonucunu kıyaslamak isteyenler için Finlandiya’nın bugünü on numara emsaldir. Senin dağların yanarken, onların dağlarında çiçekler açar.
Meraklı komşu işi gücü sermiş “komşu komşu” diye çığırınca, komşunun kayıtsız kalması hiç de medeni değildir.
“Hu hu” diye mukabele eder, buraya kadar sorun yok.
“Oğlun geldi mi?” der ki, bu da çok normaldir; böylesi mahallelerde ilişkiler iç içerir.
“Geldi geldi!” der, anlayışlı ve sevgi dolu.
“Ne getirdi?” der, bu defa meraklı komşu…
“İnci boncuk” diye savuşturmak ister başından, oğlu gelen…
“Kime kime?” diye çıtayı yükseltmez mi arsız! Zübük işte “yok” tan “yonga” çıkartmanın derdinde.
“Sana, bana” der, mecburen.
“Daha kime?” diye işi uzatır ki, mahallede yaka paça olduğu diğer komşularla bu komşunun durumuna dair çapraz kontrol yapar çakal.
“Kara kediye” der ya, kara kedi belki de sağlam bir ironiydi “düşmanına” demenin ya, bu tekerlemeyi yazanın zekasının buna yeteceğine hiç ihtimal vermiyorum.
“Kedi nerde?” der bu defa.
Ulan kediyle ne işin var? İnci, boncuk değil miydi bizim derdimiz?
“Ağaca çıktı” der, oğlu gelen komşu.
Belli ki muhabbet deli saçmalığına doğru gidiyor…
“Ağaç nerde?”
Ağacın nerde olduğunun da önemi yoktur artık. Ne akıl kalmıştır ne akış “balta kesti” der oğlu gelen ve oğluyla hoş vakit geçirmek isteyen komşu.
“Balta nerde?” der, hiç es vermeden.
Ulan inci, boncuğa ne oldu?
Kediye takmıştık bir ara ondan ne ara vazgeçtik de baltanın derdine düştük, niye düştük?
“Suya düştü” der, oğlu gelen komşu “düş artık yakamdan” demesi gerekirken.
“Su nerde?” demez mi bu defa!
Aslında ana avrat dümdüz gitmenin somut koşulları oluşmuştur ama mevzubahis müfredattır…
“İnek içti” der “Allah belanı versin” demek yerine.
Tamam, inek suyu içti ve aradığın balta da orada işte. Al o baltayı ve ne bok yiyeceksen ye aga. İnciydi, boncuktu, kediydi, ağaçtı, baltaydı, suydu, inekti vallahi sıdkımız sıyrıldı la!
“İnek nerde?”
Bunu alacaksın ele, ıslak odunla ıslata ıslata döveceksin… Ulan madem koptu kayış “dağa kaçtı” der, oğlu gelen komşu ve böylece bu saçma sohbet bitecek sanır.
“Dağ nerde?” diye, şak diye yapıştırır komşu; ulan senin dağla taşla işin ne!
“Yandı, bitti, kül oldu” der ve muhabbet biter.
Anladın mı şimdi dağlarımızın her yaz mevsiminde niye cayır cayır yanıp, bitip de kül olduğunu… Medeniyetin mektebi yok, inci boncuğa heveslenen bir cahil, koca bir dağın yanıp, bitip kül alacağını “normal” olduğunu mektepte öğrenir evvela…
İnci boncuğun, ağaca çıkan kedinin, ağacı kesen baltanın, baltanın battığı suyun, suyu içen ineğin izini süren yurdum insanı, koca koca dağlar yanıp bitip kül olduğunda muhabbeti bitiriyor. Bir dağ, yanıp bitip kül olduysa sorun da ortadan kalkmıştır. İşte böyle kodladılar bizi…
Mademki “Çanakkale geçilmez” o zaman “Çanakkale yakılır” yanar, biter, kül olur ve fikri takip de ortadan kalkar!
Yorumlar