top of page

Sigaramın dumanına...

ree

“Bir paket de Kısa Camel Yellow Box rica edeyim” dedim. Çakıl için kum, iki paket yaş mama ve bir tane de tam buğday ekmeğe ek olarak…

Diş macunu da bitmişti ya unuttum yine. Şimdilik, vaktiyle otellerden “aşırdığım” diş macunuyla idare ediyorum.

Otellerin diş macunu ve kibritlerine hastayım, mutlaka alırım. Ama aldığımı da mutlaka derim ayrılırken. “Aşırmak” demek daha bir asi geliyor, ondan ötürü öyle dedim; yoksa bayağı hatıra toplamak benimki…

“Kısa Camel Yellow Box”

Yok!

Kısa numlulu silah değil!

Zaman ayarlı bomba da değil!

Sigara!

Yok! Ben sigara içmem, daha doğrusu sigara içmeyi beceremem. Üniversite yıllarında epey bir zorladım ama yok abi, olmuyor. Askerde bile sigara içmeyi beceremedim. Becerebilsem elimden düşürmem, severim yanık tütün kokusunu ve de rakının antik beyazlığını. Bunlar hep “Ata” ya öykünmenin emareleri… Sigara, sipariş.

Marketin kasaları tenha… Yanaşıyorum ilk “buyurun” diyene. Kasiyer kız pek çevik! Severim böyle şıkır şıkır, eline çabuk insanları. Hımbıllık deli eder beni; hımbıllık karşısında kalp damar hastalıklarına yakalanır, müzmin baş ağrılarım tutar, gelmiş geçmiş tüm salgın hastalıkların tekmiline birden bulaşırım. Yani öyle boktan bir hissiyat!

Neyse!

Bizim eline çabuk kasiyer kız, bir yanında entübe bir bebek fotoğraflı “Sigara Dumanı Çocukları Öldürür” mesajlı paketi aldı, evirdi çevirdi…

Şimdilerde envai çeşit marka, o markaların envai çeşit tür, boy ve ayarında sigaralar var ve alayının paketi kara… Bence kara paket daha bir şık oldu, sigaraya bir asalet geldi aga. O neydi ya; Maltepe pembe. Samsun kızıl, Birinci ve Bafra beyaz, Harman hardal, Parliament mavi; çarkıfelek gibi…

Şu sigara paketlerinin renginden yürüyüp deli komplo teorileri üretecek potansiyelde gördüm kendimi bir an ve kısa kesiyorum; boşlukları sen doldur ya da boş bırakıp diğerine geç!

“Arapça, İngilizce… Maşallah bir avuç pakette her lisan var!” dedi eline çabuk kasiyer.

“Olsun” dedim.

“Bedelini Türkçe ödeyeceğim” dedim.

Ağzı burnu maskeyle sarılı, mimik jest belli değil ki dinine yanayım, ettiğim laf neye denk geldi bilmiyorum ki.

11 Mart 2020 tarihinden bu yana imanımızı gevreten pandemi, yaratığa çevirdi hepimizi. Yine pörtlemiş vaka sayısı; 24 bin küsür olmuş, vay babam vay! Maske, mesafe, hijyen ve aşı… Mahşerin dört atlısı!

Maske takmayan, makul mesafe gözetmeyen, yirmi dakika arayla ellerini en az yirmi saniye sabunla yuğmayan ve iki doz Sinovac üstüne üçüncü doz Biontech aşısını yaptırmayan bizden değildir.

Valla ayet gibi öncelikler bunlar! Günün şartları dizayn eder kaderi aga!

“Oysa, bu dil, bu dili yaratan medeniyetler, şimdilerde diline ve medeniyetine özendiklerimizden çağlar önce vardı bu topraklarda” dedi eline çabuk kasiyer, tabi ki Türkçe’yi kastederek.

Bu lakırdıyı öyle düzgün bir Türkçe ve diksiyonla dedi ki… Peh peh peh! Çaktırmadan şaka kamerasını aradım, kısa ve hızlı… Kamere şakası gibi bir şeyse iyice mal durumuna düşmeyelim yani…

“Sümerler…” dedi ve devam etmek için bir nefes aldığında araya girdim.

“Ne mezunusunuz?”

“Tarih” dedi…

“Açıköğretim’de Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum şimdi de” dedi.

Ağzım burnum Allah’tan maskeyle sarılı yoksa “Hassiktiiiiir” dediğimi duyacak ve çok da ayıp olacaktı.

“Elli sekiz yirmi beş efendim” dedi.

Hesap o kadar yani… Yirmi beş kuruş da poşet parası… Sonuçta marketteyiz abi, al malı ver sipaliyi! Kasiyerden Sümerler’e dair ders almak nedir!

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page