top of page

Seni anlatabilmek seni


ree

Çiçeği burnunda üniversite öğrenciyim… Yani gepgenç, yani yıllar önümde yığılı…

Şiir dediğin o zamanlar harbiden şairlerin harcı ve de hakkıydı. Öyle “yağdı yağmur/ çaktı şimşek/ kocadı bizim eşek” kafasında üç satırı bir araya getirene şair mair denilmezdi, keza kimse buna cüret de edemezdi.

ree

Burası, Nazım Hikmet’in, Yaşar Kemal’in ülkesiydi ve yazıyla ilgilenen herkes bilirdi haddini, hududunu.

Ahmed Arif’ le ilk tanışmam o döneme denk geldi işte… Onu fark edip de herkes gibi vurulunca dizelerine; geç bulup erken kaybetmek oldu benim de hikâyem… 2 Haziran 1991’de göçüp gitti usta… Sonu “d” yle biten Ahmet…

Yıllar sonra Ahmed Arif’in yeğeni Mehmet Şatır Uğraş abiyle kolları sıvayıp yazdık ustayı; seni anlatabilmek seni…

Göçüp gittiğimizde ardımızdan kim ne der bilemiyorum ama göçüp gidenlerin ardından hikâyelerini yazacak kadar güzel bakabildim bu boktan dünyaya…

Seni anlatabilmek seni

İyi çocuklara, kahramanlara

Seni anlatabilmek seni

Namussuza, haldan bilmez, kahpe yalana

 

Ard arda kaç zemheri

   kurt uyur

     kuş uyur

       zindan uyurdu

 

Dışarda gürül gürül akan bir dünya

   bir ben uyumadım

     kaç leylim bahar

 

Hasretinden prangalar eskittim

Saçlarına kan gülleri takayım

   bir o yana

     bir bu yana

 

Seni bağırabilsem seni

           dipsiz kuyulara

            akan yıldıza

             bir kibrit çöpüne varana

Okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş

            bir kibrit çöpüne

 

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin

          yitirmiş öpücükleri

 

Payı yok apansız inen akşamdan

Bir kadeh

     bir cigara

       dalıp gidene

 

Seni anlatabilsem seni

Yokluğun cehennemin öbür adıdır

     üşüyorum kapama gözlerini…

(02 Haziran 2022)

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page