Seni anlatabilmek seni
- Birol Öztürk

- 2 Haz
- 1 dakikada okunur

Çiçeği burnunda üniversite öğrenciyim… Yani gepgenç, yani yıllar önümde yığılı…
Şiir dediğin o zamanlar harbiden şairlerin harcı ve de hakkıydı. Öyle “yağdı yağmur/ çaktı şimşek/ kocadı bizim eşek” kafasında üç satırı bir araya getirene şair mair denilmezdi, keza kimse buna cüret de edemezdi.

Burası, Nazım Hikmet’in, Yaşar Kemal’in ülkesiydi ve yazıyla ilgilenen herkes bilirdi haddini, hududunu.
Ahmed Arif’ le ilk tanışmam o döneme denk geldi işte… Onu fark edip de herkes gibi vurulunca dizelerine; geç bulup erken kaybetmek oldu benim de hikâyem… 2 Haziran 1991’de göçüp gitti usta… Sonu “d” yle biten Ahmet…
Yıllar sonra Ahmed Arif’in yeğeni Mehmet Şatır Uğraş abiyle kolları sıvayıp yazdık ustayı; seni anlatabilmek seni…
Göçüp gittiğimizde ardımızdan kim ne der bilemiyorum ama göçüp gidenlerin ardından hikâyelerini yazacak kadar güzel bakabildim bu boktan dünyaya…
Seni anlatabilmek seni
İyi çocuklara, kahramanlara
Seni anlatabilmek seni
Namussuza, haldan bilmez, kahpe yalana
Ard arda kaç zemheri
kurt uyur
kuş uyur
zindan uyurdu
Dışarda gürül gürül akan bir dünya
bir ben uyumadım
kaç leylim bahar
Hasretinden prangalar eskittim
Saçlarına kan gülleri takayım
bir o yana
bir bu yana
Seni bağırabilsem seni
dipsiz kuyulara
akan yıldıza
bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş
bir kibrit çöpüne
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin
yitirmiş öpücükleri
Payı yok apansız inen akşamdan
Bir kadeh
bir cigara
dalıp gidene
Seni anlatabilsem seni
Yokluğun cehennemin öbür adıdır
üşüyorum kapama gözlerini…
(02 Haziran 2022)












Yorumlar