KÖMSEK
- Gürsel YILDIRIM
- 2 gün önce
- 2 dakikada okunur

“Ayağının kömseği olayım” dedi Gocuk Osman. Zelvişan gelin hiç aldırmadı. Elindeki meğeli sallayarak, çitin yanından dolandı. Değirmen oluğunun üstündeki geçiş kütüğüne basarak bahçeye doğru yöneldi.
Derede su kalmamıştı ama bahar selleri bahçenin alt ucunu oymuş, iki kavak ağacının köklerini meydana çıkarmıştı. Kavaklar neredeyse boylu boyuna bahçenin üstüne düşecek kadar eğilmişti. Zelvişan arkasına bakmadan yan bahçedeki çitin kenarından kendi bostanına girdi. Hemen bostanın alt ucuna çöktü. Meğeli dikim sırasının kabarık toprağına batırdı., patatesleri çıkarma zamanı gelmişti. İşine devam ederken bir yandan da Osman’a ileniyor, bağrımı çürüttün diye söyleniyordu. Alacası içindeydi, kime söyleseydi de bu sıkıntıdan, bu iç boğuntusundan kurtulsaydı. Toprağa çökmüş, cılız çıkan patateslere bakarak iç geçiriyordu.
Meğeli bıraktı, eteğini silkeledi. Ayağa kalkarak geldiği yoldan geri döndü. Köy ortasına varmadan Melekgilin harmanından geçti, İmamgilin kocamış ceviz ağacının gölgesine sığınarak namaza giden Adil Köse’nin hımbıl hımbıl yürümesini bekledi. Hoca Efendigilin çardağını yanlayarak evin önünde iskemlesine oturmuş, ruhlar alemine dalmış gibi uzaklara bakan Tanko Ana’nın yanına vardı. Eline uzandı, öptü.
Tanko Ana sanki onu bekler gibiydi. Kapı önündeki iskemleyi gösterdi, gitti aldı, dizlerinin dibine oturdu. Başını hemen Tanko Ana’nın kucağına koydu. Tanko Ana köyün hem dert, hem de dertli kadınıydı. Ta küçükken Ermeni göçü sırasında Karahisar’da komşu Köröş ailesine teslim edilmiş, yıllar geçmiş bir daha dönen, arayan olmamış, gelinlik çağa gelince Köroş Memedin babasıyla evlendirilmiş, bu köye gelmişti. Zaman zaman köyü sarmalamış tepelere çıkar, ormanı gezeler, bu anlarda türküler söylenir, dertlenirdi. Yanına gelen taze gelinleri, sevdalık çeken oğlanları, dedikoduya alışmış orta yaş kadınları dinler, köyün her şeyinden haberi olurdu. Ama öğrendiği sırrı saklar, kimsenin sözünün altında kalmazdı.
Zelvişan gelinin sarı saçlarını okşayarak onun söylenmesini bekledi. Bir yandan da sarma sigarasını tüttürüyor, ninni gibi gelen türküsünü mırıldanıyor, bildiği sızlanmanın dile gelmesini bekliyordu. Zelvişan gelin Osman’dan, köydeki söylentilerden iç geçirerek anlatmaya başladı. Belli ki çok pahıllanmıştı. Kıskançlık ve şüphe insanın içine çökünce ağaç kurdu gibi kemirir, içten içe çürütürdü. Yine de bir umut ışığı vardı. Çünkü bahçede iş yaparken yaşmağına pilla böcüğünün konduğunu söylemesi ve arkasından evvelsi gece gördüğü rüyasını gözlerinde umut ışığı taşıyarak anlatması umut ışığının belirtisiydi. Bu umudu kırmamak, Zelvişan’ı hanesine sahip çıkması gerektiğini anlatmak gerekirdi.
“Has geliinim, güzel Zelvişan’ım; sen bağrını çürütür olmuşsun ama gördüğün rüyada at murat, katır devlet, eşek kısmet, deve gurbet demektir. Sen eşeği evinin yolunda görmüşsün, bırak bakalım nereye gidecek. Bence erkeğin geri dönüyor. Hem sana ayağının kömseği olayım, dememiş mi! Hele var git evine, kazanı ocağa koy.” Diye usul usul söyledi. Zelvişan yavaşçacık yerinden kalktı, Tanko Ana’nın elini tekrar öptü, evin yolunu tuttu.
Yaşamın sırrı onun içindeki arzuyu yakalamaktır. Eğer zora girdiğiniz anlar her sabah doğan güneşin ya da her döngüde kendini yenileyen ayın bitmeyen gücüne akıl erdirmeye bakın. Doğa yaşamın sevinç kaynağıdır. Geçmişi koç keleği gibi boynunuzda taşımayı bırakın.
Yorumlar