top of page

Dün, daha dün gibi be…


ree

Sigara içmeyi beceremiyorum, becerebilsem, tiryaki falan olsam yani, yeminle söylüyorum; elimden, ağzımdan düşürmezdim.

Rahmetli babam da öyleydi ha, o da beceremezdi sigara içmeyi; bir ara “bağımlılık geni” diye bir kavram, sav duymuş ve okumuştum ama ne kadar geçerli, ne derece doğru hiç bilmiyorum. Bu genin bok yemesiymiş bağımlılık da bağımsızlık da…

Sigara içmeyi beceremesem de denemişliğim çoktur ve anlarım sigarının iyisinden, kötüsünden, yerlisinden yabancısından.

“Kısa Samsun” favori sigaramdı mesela… Lisenin ilk yılları “Tokat” marka sigara bir ara Kısa Samsun’un ikamesi olsa da Kısa Samsun kraldı, candı. “BİRİNCİ” her dem garibanın, ezilenin, sömürülenin, emekçinin sigarasıydı. “BİRİNCİ” bir sembol olaraktan hep birinciydi.

Maltepe ve Samsun başta olmak üzere, yüzde yüz yerli sigaralarımızı, kendi topraklarımızda, kendi çiftçimizin ürettiği tütünleri işleyen TEKEL’e bağlı kendi fabrikalarımız üretirdi. Sigara için gereken kâğıdı da SEKA üretirdi, paket ve jelatin de dâhil… SEKA da yerliydi.

“Milli” kafasına girmeyeceğim, keza; kıyısından köşesinden de olsa siyasetten, sosyoloji ve felsefeden çakıp, hiçbir iddiam yok ama analitik düşünebilme kabiliyetine sahip olduğumu da ifade etmek isterim.

“Yerli” liği su götürmezdi de “milli” lik şimdiki zamanlar kadar kolay iş değildi.

Bir zamanlar, şimdilerde envai çeşidi icat edilmiş yabancı marka sigara bu ülkeye sokulmazdı, yasaktı.

“Yerli malı yurdun malı, herkes bunu kullanmalı” diye doktrin gibi bir slogan vardı ve bu halk, ürettiğini tüketirken gayet de mutluydu. Arısız bal, tavuksuz yumurta, tütünsüz sigara gibi “Zihni Sinir Projeleri” yoktu misal… Konya Ovası, Türkiye’nin buğday ambarıydı misal… Kütahya’nın çinisi, Ordu’nun fındığı, Malatya’nın kayısısı, İzmir’in üzümü, Çukurova’nın pamuğu… Yani yedi coğrafyanın her bir yanından fışkıran rızıktı ve aklımızın ucundan bile geçmezdi bu ülkeden başka ülkelere göçmek, rızkı oralarda bellemek!

Tepemizde sarı sıcak

Olur mu böyle yaşamak

Bir avuç toprağa muhtaç

Diye diye, ekip dikecek, üretip zenginleşecek kaynak talep ederdik türkülerle, 1 Mayıs Emek Bayramlarında…

“Gevezenin sigarası çabuk söner” diye atasözü misali bir de yakıştırma vardı… Lafı öyle uzattım ki, Kısa Samsun yakmış olsaydım elli kere sönmüştü.

Bu yerli sigaraların tütünü yaş gibi olurdu, kalın, bir tuhaf… Böyle hatırı sayılır çer, çöp çıkardı içinden ve şimdiki yabancı sigaralar gibi küllüğün kıyısına koydun mu hiç çekmesen de kendi kendine tükenmezdi. Mütemadiyen çekmedin mi derin derin, sönüverirdi hem Samsun’u hem Maltepe’si hem de toprak kokan Birinci’si… Elin gâvuru içine ne katıyorsa artık, dibine varana kadar sönmüyordu Marlboro, HD, Kent, Parliament ve diğerleri.

Samsun misal; paketten çekip aldın bir dal diyelim, başparmağınla işaret parmağın arasında iyice eze eze seyrelteceksin tütünü… Tok sarımlı sigaradaki fazlalık tütün, sigaranın ucundan çıkar, koparıp atarsın da o fazlalığı; sigara, ateşi görünce azıcık nefes alır.

Dal işi sigara satılırdı, zinhar denetim yüzü görmemiş “TEKEL BAYİ” lerinde. Tezgâhta dal işi sigara, tezgâh altında ince belli, sırtı hareli çay bardağında rakı, viski… Rakı zaten bizimdi de “Ankara Viskisi” diye viskimiz bile vardı be…

Dal işi sigara on sekiz yaşından küçüklere, Ankara Viskisi on sekizinden büyüklere satılır, herkes yolunu bulur, herkes bir şekilde mutlu memnun yaşar giderdi. Yani olayın bir garip etiği de vardı ha!

Kapalı mekanlarada sigara içme yasağı ve içkili mekânlara ruhsat vermeme çalımı henüz icat edilmemişti.

Liseli tüysüz oğlanların tekmilinin çorabının içi sigara paketi zulasıyken; Atatürk Parkı’ndaki tahta masaların etrafına dizilmiş tahta sandalyeler çığlık atardı üzerlerine oturulduğunda ve yarım saate kalmaz tepeleme izmaritle dolardı her yanı sigara yanığı mika küllükler…

Hayat ne garip!

Hayat çok garip!

Bir roman misali muazzam ve “son” un nerede başlayacağını kestiremediğimiz bir kurgu hayat!

Dün, daha dün gibi be…

ree

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page