top of page

Deliler, Kargalar ve Açlık


ree

Delileri ve kargaları özellikle ve de bilhassa severim.

“Delisi ve kargası bol kentler huzurludur” diye bellemişim, delinin değneğini bellemesi misali... Tüm genellemelerim gibi bu genellemem de benden gayrısına kayıtsızdır, iddiasızdır.

Yani azizim, delisiyle kargası gani kentlerin güvenli olduğuna inanırım, sıfır kanıt ve de tecrübeyle.

Öğlen arası, çıkmışım sokağa; sokakta maske avcısı bekçi, bekçi yetmezse polis... Sokakta “Her nefis ölümü tadacak” itikadına inat bir telaş... Ahiri görünmez küresel salgının elinde, insafında sıramızı bekliyoruz adeta; ağzımızı bezleyerek...

Adı “Büyükşehir” olsa da küçük şehirdir Ordu.

Şehir diye yazılır ya şiir diye okunur. (Aha da slogan buldum! )

Deliler, kentlerin evcil hayvanları... Evcil hayvanlar evlerin esas sahibi, bizlerse onların insanlarıyız... ”Zilyetlik“ der hukuk bilimi bu hâle; bir mekânı kim kullanıyorsa hak da kullanım tasarrufu da ondadır yani... Misal, bizim evdeki Çakıl, Tekir kedi, dili dönse tapu tescilini üstüne yapalım isteyecek... Hafta yedi gün, gün yirmi dört saat Çakıl hep evde...

İşte o kentin evcillerinden biri yaklaştı yanıma, adı da hatırıma gelmedi şimdi, görsen hemen tanırsın ha!

“Bir çorba parası versene la, valla çok açım” dedi.

Dedi ya yüzü allak bullak. Canı epey sıkkın, belli... Vallahi gülümsedim ama ağzım burnum sarılı; maske... Elimi cebime attım 1,75 TL çıktı, bozukluk.

“Bugün de simit ye. Çorbayı yarın içersin” dedim.

Gözlerini kıstı. Deli deli baktı. Bir hesap yaptı. Boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı...

“Yarına kadar ölürüm ben kesin a…. goyyyyim”

Güler misin ağlar mısın!

Bizimki durumunu analiz etti ve simit dışında bir şey yemezse öleceği sonucuna vardı, o deli aklıyla.

Açlık!

Knut Hamsun’un “Açlık” romanı gelir aklıma hep, her kim çaresizce “açım” dese; dayanamaz yüreğim, el vermez vicdanım kayıtsız kalmaya “açım” diyene; bilsem ki alenen ve de çatır çutur kandırılıyorum, milyon kere milyar yine de elim cebime gider, “açım” diyen için...

“Ne çorbası içeceksin?” dedim.

“Fark etmez, önemli olan yanında çok ekmek vermeleri“ dedi.

“Az çorba” yanında çok ekmek veren o esnaf lokantaları, bildiğinden, gördüğünden çok daha fazlasıdır aslında.

Para çıkardım, uzattım.

“Öyle verme” dedi, kentin evcili.

“Niye lan?” dedim.

“Pislik bulaşır” dedi.

“Koronavirüs” dediğini “pislik” olaraktan kodlamış besbelli. Oysa şöyle bir bak, koronavirüsü enfekte edecek bir pislik içinde...

Neyse, helâli hoş ve de afiyet olsun!

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page