Ali Emmi...
- Birol Öztürk
- 8 Eyl
- 4 dakikada okunur

Bahar burnunun ucunu gösterdi mi aşağı köylülere bir hâller olurdu, duramazlardı oralarda.
Yorganları, döşekleri… Tencereleri, kaşıkları… Çocukları, kadınları… İnekleri, koyunları… Türküleri, ağıtları… Açlıkları ve de susuzluklarıyla bir göç başlardı Çakıryatak’a doğru, tekmil yokuş çıkararak, ter, tütün kokarak ve yeşilin binbir tonu içinde su gibi akarak…

Çakıryatak göçerlerinden biri de tam bir Anadolu kadını Kömyanı Zeynep Teyze ile ağu dalı gibi ince ve de sağlam Kel Hasan’ın Ali Emmi’ydi…
Bunlar o kadar uyumlu ve o kadar iyi insanlardı ki, hani bilsek ki şirk koşmak gibi olmayacak, Allah’ın yeryüzüne gönderdiği “emek ve namus melekleri” dersin.

Ali Emmi’ye gıyabında “Kel Hasan’ın Ali” derdik, keza yüzüne yüzüne ya da duyacağı şekilde söylemek küfürden beter hakaret ve de büyük ayıp, saygısızlık olarak belletilmişti. Oysa ne ki; babası ya da dedesi kelmiş ve adı da Hasan’mış işte… İşin esası, bu, dünyalar iyisi insanların incinme ihtimalinin bile göze alınmamasıydı.
Zeynep Teyze’yi de Ali Emmi’yi de çok seviyordum, çok da çocuktum. Her ikisi de her koşulda çok güzel gülerdi, hele Ali Emmi… Seyrek ve düz saçları terli alnına yapışmış, seyrek yumuşak bıyıklı, seyrek dişleri arasındaki o gülümsemeyle kalmış aklımda, mühür gibi… “Datlum” derdi Ali Emmi, “Ağzını sevdüm” derdi, öyle tatlı tatlı konuşurdu işte…
Kömyanı dedikleri bir başka dünya! Tüm coğrafyalardan ari, köpürerek akan bir derenin üst yanında, yolsuz, ışıksız bir dam… Isırgan, baldıran, galdirik ve de anuk içinde, karafındık ocakları arasında bir alem…
Kuşkayası Değirmeni’ne giden o cılga yol üzerindeki nöbetçi nefer…

Ekseriyetle geceye kalanların farfarları sönerdi ve Kömyanı’ndan alınırdı Büyükdağ’a götürecek ateş, ışık! Kömyanı, Prometaus’tu Tanrılardan ateş çalan!

Ali Emmi, acayip mahirdi… Mesela küfe yapardı ama öyle böyle değil, muhkem… Safi ince işçilik… Şu Abdal Pazarı var ya perşembe günü kurulurdu ve Kel Hasan’ın Ali’nin küfeler satılmadan benim diyen zanaatkar çöp satamazdı.
Galik Bayram Emmi “Ali abi Abdal pazarına gelme de biz de ekmeğimize bakalım” diye rica minnet ederdi.
Kıt kanaat, karınca kararınca geçinen Kömyanılılar, tarladaki darıdan kışlık nevale babından kuşların payını ayırırdı bir yana ve Ali Emmi, geyik peşine düşen avcıları hep yanıltır, olmadık yerlere salar kendince korur, kurtarırdı o güzel gözlü geyikleri… Ali Emmi, vicdan Tanrı’sı…

Büyük oğulları Yusuf Abi, babamın çırağıydı. Kaçak yaşarlar, kaçak tabanca yaparlar, kaçakçılara satarlar ve kaçak tütün içerlerdi. Esmerin en güzel hâlidir Yusuf Abi ve soframızdaki yeri emmimle aynı karattaydı… Diğer oğulları Hüseyin Abi okuyordu, nasıl gıpta ederdim. Hüseyin Abi, hep okuyordu, çok okuyordu ve tatillerde geldiğinde bizim gibi konuşuyordu, şaşırıyordum. Hüseyin Abi, özüne hiç dokunmuyor, dokundurmuyordu ve şu yoksulluğun içinden koskoca bir mühendis olaraktan çıkıyor, Kel Hasan’ın Ali ile Kömyanı Zeynep’in göğsünü kabartıyordu.

Hüseyin Abi’nin Kömyanı’nında turşu kavurması, pancar çorbası ve ekşi çökelekle başlayan o hikâyesi; Yusuf Abi’nin oğlu Murat’ın öğretmen, Haldun’un Su Ürünleri Mühendisi, Emrah’ın Orman Mühendisi ve Yeliz de üniversitede; Hüseyin Abi’nin Zeynep Türkü’sü Fen Bilgisi öğretmeni, Emine Ezgi’si Tarım Teknikeri ve de işletme mezunu, Ali Ozan’ı Kiev’de mimar olarak bu çağa evrildi.
Taliye Abla, Bakiye Abla ve Cevahir Abla’nın kaderi de yurdum kadını kaderi misali, okuyamaz hiçbiri ya, hepsinin de çocukları okur, kimi polis oldu, kimi tekniker, kimi müşavir…
Hüseyin Abi, bir kar makinesi gibi yolu açtı ve çocuklar koşup geçti o yolu, işte böyle bir şeydir Kömyanı’ nda derenin dibinde, bir başına o pey damdaki hikâyenin evrilmiş hâli…
Hüseyin Abi, İzmir’de yaşıyor şimdilerde ve bu hatırata çok katkı sundu, sağolsun. Eşi, sınıf öğretmeni ve eşinin Köy Enstitülü amcasından gururla bahsediyor, kim gurur duymaz ki!

Çakıryatak göçerlerinin mola yerinden biri de evimizin önündeki pınar başıydı. Koca ceviz ağacının gölgesinde, çifte çeliklenmiş o pınarın suyu, tam da o noktadan kaynardı. Büyükdağ, tüm derelerin ve pınarların ilk noktasıydı, doğduğu yerdi, dünyanın kıyı çizgisiydi.
Ceviz ağaçlarının gölgesinde öyle eni konu sebze, meyve, ot, çiçek yetişmez. Cevizin asaleti de böylesi bir yalnızlıktır ve bizim koca ceviz ağacının tek yoldaşıydı suyu buz pınar…

Çanağından Kömyanı Zeynep, yalağından uysal katırı su içerdi, kadim pınarın. “Bol bol için. Şifadır o su” dermiş dedem. Hüseyin Abi “Hasan Emmi’nin bol bol için sözleri hâlâ kulağımda” diyor. Keza, o zaman da bu zaman da ve de ahir zaman da bize lazım olan umuttu be, şifaydı… Suya tamah etmeyene ya da su ile kanmayana bakraç kapağında bol yağlı ayran da ikramdı, bedeli “Allah ölülerinizin ağzında bulundursun” duası…
Çakıryatak’ta, toprak tabanlı “pey dam” larda yaşardı bu güzel ve asil insanlar, malları da kömlerde barınırdı.
Çakıryatak, koca Büyükdağ’ın ve tekmil aşağı köylerin yüksekten uçan kartalıydı. Bunlar, Çakıryataklılar, azgın Karadeniz doğasına ve kadim yoksulluğa pençe atmış, azimli, emekçi, güçlü, karakterli insanlardı…
Mustafa’dan olma Fatma’dan doğma Kömyanı Zeynep’i diye bilinen bu kısa boylu, etine dolgun ak yaşmaklı kadın nüfus kayıtlarında Zeynep Öztürk olarak kayıtlıdır. 1924 yılında doğan Zeynep Öztürk, 2001 yılında doğduğu topraklarda öldü, ekip işlediği o toprağa döndü…
Hasan’dan olma, Cevahir’den doğma Kel Hasan’ın Ali’yse 1932 doğumlu olarak kayıtlara geçmiştir. 2007 yılında Şubat ayının ikisinde o da. çekip gider sonsuzluğa…
Ruhları şâd mekânları cennet olsun…
Bir zamanlar ezber ettiğim “Hamal Ali” ile bağlayayım çuvalın ağzını.
Nasır mı tuttu ellerin
Hamal Ali
Ali emmi
Bilirim kötü hallerin
Ali emmi
Ali emmi
Hamal Ali
Ali emmi
Her gün üç paket Birinci
Akşam olur basar sancı
Ne zaman doğdu yedinci
Ali emmi
Ali emmi
Hamal Ali
Ali emmi
Sermayesi alın teri
Hergün sızlar bir yeri
Mezardadır diri diri
Ali emmi
Ali emmi
Hamal Ali
Ali emmi
Der Emekçi gayri övün
Sana iş bulundu sevin
Mezarcılık son görevin
Hamal Ali
Ali emmi
Ali Emmi
Ali emmi...
Yorumlar