SANAL SALGINI…
- BAYRAM AYBASTI

- 17 Eki
- 2 dakikada okunur

Oldum olası, evime misafir gelince televizyonu açmamışımdır.
Misafirliğe gidince de açtırmamışımdır.
Açanların evini de terk etmişimdir.
Bu kural, akıllı telefonlar için de geçerli.
Ne zaman biriyle bir araya gelsek, masanın üstünde bir sessiz yarış başlıyor artık…
Kimin telefonu önce titrer, kimin ekranı önce parlar…
Sohbet değil, bildirim yarışı.
Ekran ışığı, sohbetin yerini çoktan almış durumda.
Eskiden biri misafirliğe gidildi mi, muhabbet uzasın diye çaydanlık hiç soğumazdı.
Şimdi herkes bir yudum çay, iki yudum ekran içiyor.
Kimse kimseye bakmıyor; herkes, elindeki küçük aynada kendine bakıyor aslında.
Televizyon açık olunca, konuşma eksik kalırdı derdim hep.
Çünkü ses orada yüksekse, kalp burada sessizleşir.
Şimdi o sessizlik daha da büyüdü.
Evin ortasında, masanın üstünde, otobüste, restoranda, plajda…
İnsanlar birbirinin yanında ama aslında çok uzakta.
Ya saygı ekran tuşu ile kilitlenmiş!
Otobüste, uçakta, vapurda biri telefona sarılmış, öyle hararetle anlatıyor ki,
sanki herkes akrabası olmuş da bayram sohbeti ediyor.
Restoranda çiftler yan yana, ama biri Facebook ‘a biri Instagram’a bakıyor.
Adeta salgın gibi!
Tatil köyünde denize değil, kameraya gülünüyor.
Her şey yaşanmak için değil, adeta paylaşılmak için yapılıyor.
Peki neden?
Bu bir davranış bozukluğu değil mi?
Neden insan, bu kadar çok insanın içinde bile bu kadar yalnız hissediyor?
Çünkü ekranda yani sanal alemde herkes mükemmel, herkes mutlu, herkes “paylaşılır” biri.
Gerçek hayatta ise kimse o kadar parlak değil.
Ekran, kusurlarımızı göstermiyor.
Ama aynı zamanda kalbimizi de göstermiyor…!
Belki de çirkinliklerini, yetersizliklerini maske ile kapatabildikleri için sanal çok daha cazip!
İletişim kolaylaştıkça, anlam zorlaştı.
Bir tıkla mesaj atıyoruz ama bir cümle kuramıyoruz.
Yüz yüze konuşmak “zahmet”, duygular “emoji”.
Bir zamanlar “göz göze gelmek” diye bir şey vardı,
şimdi herkes “ekran göze” yaşıyor.
Toplum da bu hâli “normal” saymaya başladı.
Çocuğuna bakmayan anneye, eşine sırtını dönmüş adama,
dost meclisinde ekran karıştıran misafire kimse bir şey demiyor artık.
“Çağ böyle” deniyor.
Oysa çağ değil, alışkanlık böyle.
Aslında bu alışkanlık ki artık bağımlılık, bir duygunun gömülerek üstüne kara toprak atmaktır.
Eskiden bir sohbet, bir tebessüm, bir dokunuşla anlaşırdık.
Şimdi Wi-Fi şifresiyle tanışıyoruz.
Ekran büyüdükçe, kelimeler küçülüyor.
Ve biz, birbirimizi unuttukça, tehlike büyüyor.
Ama şunu unutmayalım:
İnsanları anlamak için tanımak,
tanımak içinse iletişim kurmak gerek.
Aksinin korkutucu boyutlarını sokaklarda görüyoruz ne yazık ki…!!!












Yorumlar