Rocky Balboa Ruhu Ve Necefli Maşrapa: Bir Neslin İcraatın İçinden Kaçış Hikayesi
- Birol Öztürk

- 4 Kas
- 3 dakikada okunur

80’lerin ortasıydı... TRT hâlâ bu âlemin küçük tanrısıydı. Renkli televizyonlar ufak ufak hayatınıza giriyordu ama tek kanallı yayınların tamamına yakını siyah-beyazdı. Başbakan Turgut Özal’ın konuştuğu ve elindeki altın renkli dolma kalemi bize sallaya sallaya “Türkiye çağ atlıyor. Nedir çağ atlamak? Bakınız...” diye klişe sözlerle sürüp giden “İcraatın İçinden” kesinlikle renkliydi. İcraatın İçinden’i muhakkak renkli izlesek de, damlarımızdaki kılçık antenlerin çekim gücüne bağlıydı hepsinin hükmü.
……
Altı filmlik seriden oluşan “Rocky” nin 1976 yılında çekilmiş olan ilkini işte böylesi bir ortamda, zevkle izlemiş, aklımız çıkmıştı. Senaryosunu Sylvester Stallone‘nin yazdığı ve başrolünü de yine Stolle’nin “Rocky Balboa” adıyla oynadığı film bir anda herkesi Rocky gibi bir vücuda sahip olma hayaline soktu. Milli sporu okey oynamak olan biz, bir anda heykel gibi vücuda sahip olma metotları arar olduk.
Rocky Balboa, it-kopuk takımından, amatör olarak boks yapan ve mafya tahsildarı, ağzı burnu çarpık çurpuk bir adamdır. Bi dükkânda kasiyer olarak çalışan Adrian’a âşıktır ancak Adrian ilk başlarda hiç yüz vermez Rocky’e. Rocky, bu konuda azimlidir, bırakmaz işin peşini.
……
80’lerin ortalarıydı. Rocky bi efsane gibi dalmıştı hayatımıza ve içine beton dökülen vita kutularından halter yapılarak, şınavdı, mekikti; acayip bi disiplinle çalışarak en kısa sürede Rocky Balboa gibi kaslara sahip olunacaktı. Çirkinlik dedikleri artık önemli değildi, keza “Güç ve Görkem” her türlü çirkinliği kapatıyordu.
Türkiye çağ atlıyor muydu bilmem ama çok şey değişiyordu. Mesela döviz serbestti artık. Mark, Dolar alenen alınıp satılıyordu ya, henüz canlı canlı görmüşlüğümüz yoktu. Marlboro’nun, Kent’in ve dahi diğer yabancı sigaraların hem uzunu hem de kısası artık açık açık alınıp satılıyordu. Samsun, Maltepe, Birinci, Bafra gibi yerli sigaraların saltanatı devam ediyordu keza sigaramız ve içkimiz “Tekel” korumasındaydı. Tekel’imiz de, sigaramız ve rakımız da, yerli malıydı, yurdun malıydı. Tütün üretilirdi bereketli topraklarda ve önemli, büyük bi üretim kalemi, geçim kapısıydı tütün.
Sonra Fiskobirlik çok güçlüydü. Fındık üretirdik ve tam zamanlı, tüm aile fındık üretirdik. Toprak sadık yârdi harbiden de. Ürünü Fiskobirlik’e verir, işliklik kumaşı Sümerbank’tan alırdık.
Etimiz de, sütümüz de yerliydi ve “Et ve Süt Kurumu” kale gibi güvencemizdi. Denizimiz balık, köylerimiz inek, koyun, tavuk doluydu.
Tamam, kabul, elbette her şey güllük gülistanlık değildi ya; bilmem nereden ithal edilen saman, bilmem nerden ithal edilen büyükbaş hayvanlara yedirilmiyordu mesela.
Tek kanallı televizyonunuzun yayını sık sık kesilip de, neredeyse tüm gün necefli maşrapa izlediğimiz günler artık çok geride kalmıştı. Şeker pancarımızı işleyen şeker fabrikalarımız, madenlerimiz, kendi kendine yeten nadir ülkelerden biri olduğumuz, Konya Ovası’nın Türkiye’nin hububat deposu olduğu, bereketli topraklarımız uzun uzun izletilirdi necefli maşrapa yerine.
……
Rocky filminin o muhteşem müziğini Bill Conti bestelemiştir ve Rocky antrenman yaparken alttan bi veriliyordu müzik ki, o biçim bi coşku! Hepimiz Rocky ile birlikte koştuk sanki o bin basamaklı merdiveni de, çıktık oraya.
Ağır siklet boks şampiyonu Apollo Creed, show amaçlı bir maç düşünmektedir ve kendine rakip aramaktadır. Apollo, hiç tanınmamış bi boksörle ringe çıkacak ve onu ihya edecektir. Ama var ya, bi artistlik, bi ukalalık, bi hava... Buna gıcık olmamak elde değil. Yani o an yanımızda olsa fındık odunuyla döveceğiz züppeyi.
Apollo, rakip olarak, ihya etmek üzere Rocky’i seçer. Rocky “İtalyan Aygırı” namıyla anılmaktadır ve solaktır. İşi bilenler bu Apollo’yu uyarır, solak adam sakat olur diye ama Apollo kendinden emindir, İtalyan Aygırı dedikleri, çantada kekliktir. O, bu işten kazanacağı paranın hayalindedir.
Rocky’ye haber ulaşır, maç günü belli olur ve Rocky’nin takıldığı tam bir varoş spor salonundaki antrenör Duke, Rocky’i hazırlamak için kolları sıvar. Duke deyince aklımızda kalan replik hiç şüphe yok ki;
“Acı yok! Acı yok!”
Rocky serisinin altısını da ilgiyle izledik ve her defasında filmin o muhteşem müziğiyle şampiyon oluverdik. Rocky’nin çirkin yüzündeki ayrıntılara benzer ayrıntılarımıza anlam yükledik.
Ve kıran kırana geçen bi maçın ardından Rocky de, Apollo da perişan olmuş, kan revan içinde kalmıştır. Rocky için şu hal kesin bir zaferdir ve maçı izleyenler hep bir ağızdan “Rocky!Rocky!Rocky!” Diye tezahürat etmektedir. Rocky, parçalanmış suratı, morarıp şişerek kapanmış gözleri, açılmış kaşları, kanayan burnuyla, ağzı bir yana eğilerek ;
“Adrian başardım”
……
80’lerin ortasıydı ve artık lewis marka kot pantolon da her yanda satılıyordu. Türkiye çağ atlıyor muydu bilmem ama değişiyordu bi şeyler; mesela değerlerimiz...












Yorumlar