REŞAT YAVUZ: MEDRESEÖNÜ’LÜ GÖZÜ KARA KUVVA’CI... Kore Gazisi, Kıbrıs Mücahidi
- Osman Kademoğlu
- 13 Tem
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 gün önce
“Bu yazı genç yaşımda tanımak mutluluğuna erdiğim Kıbrıs kahramanı Reşat Yavuz’un anısına ithaftır.”

1950 Kasım ayında Kore savaşı sürüyordu Türk Tugayı Kunuri’de 8. Amerikan ordusunu Çinlilere karşı bozguna uğramaktan ve tutsak olmaktan kurtarmış, BM kuvvetleri arasında en çok gümüş yıldız nişanı alan birlik olmuştu. Günlerce savaşan Türk Tugayı deniz kenarı bir yerde ordugah kurarak yaralarını sarmaya başladı.

Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri Türk askerinin bulunduğu yere taciz ateşi açıyor özellikle denizi ve kumsalı tarayarak askerin dinlenme ve spor amacıyla yüzmesini engellemeye çalışıyordu. Denize girmek yasaktı. Denizin yanı başında olmak kokusunu almak ama denize girememek olacak şey değildi, Medreseönülü sahil çocuğu Reşat Yavuz’un içi içine sığmıyor ne pahasına olursa olsun yüzmek istiyordu.
Asker ocağında emir demiri keserdi deniz yasaktı ama Reşat denizin çağıran sesine ciğerlerine dolan nefesine dayanamaz ve yasağa rağmen denize girer sağında solunda vınlayan mermilere aldırmadan kulaç atar suya dalar çıkar artık bedeni de ruhu da rahat etmiş deniz özlemini az çok gidermiştir.
Komutan denize girme yasağını delen, yüzmekten dönen saçları ıslak ama yüzü gülen Reşat’ı cezalandırmak için yanına çağırır künyesini sorar;
“Ordu Perşembe Medreseönü doğumlu Piyade Er Reşat Yavuz!”
Komutan bu korkusuz sahil çocuğunu gözüne kestirir, adını deftere yazar mimler içinden gelen bir ses;
“Gün ola harman ola böyle eroğlu er asker her zaman elzem ola” der.
Aradan 9 yıl geçer Kore Savaşı sona ermiştir ama Türkiye’nin önünde bu kere milli bir dava vardır. Kıbrıs Rumları Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak (Enosis) için Kıbrıs Türklerini yok etmeyi amaçlayan Akritas planını uygulamaya koyar.
Bu plana göre Türkler Kıbrıs’ı terk etmeye zorlanacak, direnenler öldürülerek yok edilecektir. Rum (EOKA) çeteleri Türk köylerini basar, hunhar cinayetler işlenir, insanlar yüzyıllardır yaşadıkları köylerini boşaltmak zorunda kalır. Binlerce Türk savunmaya elverişli birkaç köye sığınırlar.
Bu insanların hayatı Rum silahlarının, bombalarının, havan toplarının tehditi altındadır ölümle burun buruna yaşamı sürdürürler. Türk direniş örgütü TMT’nin koruduğu kuşatma altındaki köylerde Kıbrıslı Türklerin son ve tek ümidi Anavatan Türkiye’den gelecek yardımlardır.
Türk hükümeti Kıbrıslı Türklere denizden lojistik yardım gönderecektir. Bu vatan görevini yapacak gözüpek 3 kişi aranır. O sırada Kore’de Reşat Yavuz’un komutanı olan subay binbaşı rütbesiyle milli istihbaratta görevlidir.
Kore’de kurşun yağmuru altında denize giren korkusuz Karadeniz uşağı Reşat Yavuz’u hatırlar. Binbaşı aradığı adamı bulmuştur.
Ordulu Reşat’la birlikte Muhabere Astsubay’ı Ali Levent’i ve makinist Trabzonlu Ahmet Oğuz Kotoğlu’nu da göreve çağırır. Sarıyer’de bir balık lokantasında buluşurlar. Devletin Kıbrıs’a lojistik yardım gönderme planı kendilerine anlatılır ve görev teklif edilir, 3 yiğit bu vatan görevini hiç tereddüt etmeden kabul ederler.
İşgal altındaki Kıbrıslı Türklere lojistik malzeme taşımak için bir yaşında 14 metre alamatra balıkçı teknesi satın alınır, tekneye ELMAS adı verilir…

Reşat Yavuz motorun kaptanıdır. Elmas Anamur’dan Kıbrıs’a makinalı tüfek, tabanca, piyade tüfeği, havan, el bombası ve mühimmat taşıyacaktır. Adanın etrafında İngiliz donanmasının devriye botları gece gündüz dolaşmakta adaya silah sokulmasını önlemeye çalışmaktadır.
O sırada İngiliz yönetiminde olan Kıbrıs’a silah sokmanın cezası ölümdür. Elmas 1959 yılında 24 Mart 17 Ekim arasında her onbeş günde bir Kıbrıs’a birçok sefer yapar. Gece karanlıkta ışık morsla haberleşerek karşılıklı parola sorularak Kıbrıs’ın kuzey sahillerinde kumsallarda Elmas'ın yolunu bekleyen mücahitlerle buluşulur silah ve cephane mücahitlere teslim edilir.
O kara günlerde Rum kuşatması altındaki köylerde yaşayan binlerce Türkün hayatı Elmas’ın taşıdığı silahlarla korunmaktadır.
18 Ekim gecesi Elmas Kıbrıs’a yaklaşırken karanlıkta birden üzerine göz kamaştıran bir projektör tutulur, çok hızlı hareket eden İngiliz devriye botundan kaçmak olanaksızdır. Telsizle durumdan haberdar edilen Ankara silahların ele geçmemesi için motoru batırma emri verir.
Elmas‘ın altında bir delik açılır motor batmaya başlar 3 arkadaş şişme lastik botla tekneden ayrılırlar. Elmas tam suya gömüleceği sırada İngiliz devriyesi yetişir Elmasın güvertesine atlar batmak üzere olan motorda henüz batıp kaybolmamış silah dolu son sandığı yakalayıp alırlar.
İngilizler tarafından tutuklanan üç kahraman vaktiyle vatan şairi Namık Kemal’in sürgün olarak kaldığı Magosa zindanına atılır ve orada iki ay mahkeme edilmeyi beklerler. Kahramanların avukatlığını üstlenen Rauf Denktaş, yakalananların yunus avına çıkmış balıkçılar olduğunu ele geçen tüfeklerin de balık vurmakta kullanıldığını ileri sürer.
O yıllarda adaya Yunanistan’dan da kaçak silah gelmektedir. Reşat Yavuz ve arkadaşları daha önce Kıbrıs’a silah kaçıranları gördüklerini iddia eden Rum tanıklara gösterilmek üzere diğer sanıklarla birlikte ağaçlık bir meydana çıkarılırlar.
Rumlar kimi teşhis edip tanırsa onlar aynı suçu ikinci kez işlemiş olmaktan idamla yargılanacaklardır. Zindanda geçen iki ayda saç sakal uzamış adamlar tanınmaz hale gelmiştir.
Rumlar meydanda dizilen 30 kadar tutuklu arasından daha önce gördükleri kimseleri teşhis etmek üzere sıraya dizilmiş bekleşen tutukluların yüzlerine bir bir bakarak gelir ve bizimkilerin önünde dururlar.
Korkusuz olduğu kadar da şakacı bir insan olan Reşat Yavuz arkadaşlarına moral vermek için meydandaki bir söğüt ağacını göstererek; “Yapraklara bakın yemyeşil ne güzel kıpıraşıyor buradan çıkınca bu ağacın altında birer sigara tellendirelim” der. Allah’tan tanık Rumlar orada kimseyi teşhis edemezler.
Zindandan kurtulan kahramanlarımız Kıbrıslı Türkler tarafından törenle karşılanır ve bir güzel ağırlanırlar, Başkan Rauf Denktaş birer altın kol saati ile birer takım elbiselik kupon İngiliz kumaşı hediye eder ve Türkiye’ye uğurlanırlar.
Kahramanları anavatana getiren uçak Çanakkale Boğazı üzerinde arızalanır iki motordan biri teklemeye başlamıştır.
Her zaman korkusuz ve şakacı Reşat Yavuz uçağın penceresinden aşağı bakar yanında oturan arkadaşına; “Merak etme batan motordan kurtulduk uçak düşerse ondan da sağ çıkarız zaten yer o kadar da uzak değil aşağı inmek çok sürmez (!)” diyerek eğlenir.

Reşat Yavuz 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Kıbrıs’a yerleşmiş ve 23 Ocak 1977 yılında Kıbrıs’ta vefat etmiştir. Türkiye’ye getirilen naaşı: 27 Mart 1977 tarihinde Medreseönü'de taprağa verilmiştir.
20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 51’inci yıl dönümünde Kıbrıs’ı yeniden Türk vatanı yapan şehitleri, gazileri, canını tehlikeye atarak savaşan tüm kahramanları rahmet ve minnetle anıyorum…
Comments