top of page

10 Kasım 1938: Milletin Yetim Kaldığı Gün

ree

19 Eylül 1924 günü Ordu iskele meydanında Gazi paşaya sunduğu 19 gülün rengi ve kokusu belleğinde dipdiri duruyordu. 14 yıl önce on yaşında yaşadığı o kutlu an dün gibi yakındı ince mevzun parmaklarıyla saçını okşayan Atatürk’ün ölüm haberini radyodan duydu. İstanbul Taksim’de La Martin caddesinde oturdukları pencereleri yüksek ve geniş, ışıl ışıl aydınlık apartman dairesinin salonu güpegündüz karardı, sanki güneş sönmüş evren tersine dönmüştü, dünya başına yıkılıyor sandı.

Türkiye’de son onbeş yıl içine milletin hayatında ancak bir göz açıp kapama süresi sayılacak kadar kısacık zaman diliminde yaşanan uygarlık ve çağdaşlık koşusunun önderi, cumhuriyetin başöğretmeni, ışık kaynağı, meşalesi, insanlık idealinin âşık ve mümtaz siması Atatürk’ün irtihali (bu dünyadan ayrılması) birden bire tüm milleti şaşkına çevirmiş, sendeletmiş, kara yasa boğmuş her yaştan 17 milyon insan güç zamanında darda kalınca kimden medet umacağın, kimin eline sarılacağını, kime umut bağlayıp kime danışacağını bilmez bilemez olmuştu.

Okumuş yazmış aydın ya da sade vatandaş işçi çiftçi köylü kadın erkek genç kız delikanlı ve çocuk her yaştan her baştan insanları padişaha kul olmaktan kurtarıp vatandaşlığa yükselttiği halk çaresizliğin açmazında yalnızlığın girdabında döneleyen başsız bir topluluk psikozuna (düşünce ve duyuların karışıp bozulması) kapılmıştı, millet babası ölmüş yetim kalmış büyük bir aileyi andırıyordu.

Şu kasım günü milletin bahtı neden bu kadar karalı yüreği neden bu kadar yaralıydı? Bir fâninin ölümü bunca milyon insanı neden bu denli üzmüş millet neden bunca gözyaşı dökmüştü? Yazının icadından en güncel takvime kadar yaşanmış tarihte 1938 yılının on Kasımında Türk milletinin serencamı hem en güzel bahtı hem de en acılı kaderi temsil ediyordu? Atatürk’ün varlığı çağdaş hayatın tüm sektörlerinde siyaset ekonomi tarım sanayi ticaret ulaşım terbiye eğitim adalet savunma askerlik medeni ilişkiler kültür sanat müzik resim spor tıb sağlık ve diplomaside hukukta anayasal haklarda millete büyük güven umut itimat veren şaşmaz dört dörtlük genişliği ve derinliği en kapsamlı kusursuz çağdaş bir hayat vizyonunu milletine sunan tanrının bir lütfu, İstiklâl savaşında Türk düşmanı İngiliz başbakanı Loyd George’un itiraf ettiği gibi - Tüm insanlık âlemine birkaç yüzyılda bir gelen nadir müstesna insan Atatürk’ün devletin başında bulunması halka hiç bitmeyecek sanılan, sonsuz bir güven duygusu vermişti. Hâlbuki fâni (ölümlü) hayatta her asaletin her ayrıcalığın en güzel talihin bile bir sonu vardı ve ne yazık ki bu son çok erken geldi. Gazinin ölümü milleti hazırlıksız yakaladı.

Millet sanki Atatürk hiç ölmeyecekmiş gibi yıkılmaz bükülmez bir müemmen güven ve rehavet (rahatlık) duygusuna kapılmış devlet gemisini dünya denizindeki en yüce kaptanın emin ellerine emanet etmişti.. O; milletin yaşayan zekâsı, adaletin vicdanı, tarih dehası, bilimin aydınlık alnı, cesaret ve yiğitliğin sembolu, âtinin (geleceğin) rehberi, milletin 4000 kitap okumuş ayaklı kütüphanesiydi, uzun sözün kısası öz be öz Türkün atasıydı.

17 milyon insan Atatürk’ün kimliğinde ne buluyor da yolunu gözlüyor sözünü dinliyordu? Ey onbeşli onbeşli diye tevellüdüne (doğum tarihi rûmî 1315 miladi 1899) türkü yakılan rûmî 1300-1320 (miladi 1886-1904) doğumlu şehitler ve gaziler kuşağı son yüz yılın en fedakâr binlerce vatan uşağı! Onlar büyük cihan harbini Çanakkale’yi yarbay Mustafa Kemal’le birlikte ve yanıbaşında yaşayanlar, askeri dehâsına üstün komutanlık zekâsına çelik iradesine bizzat cephede ateş altında tanık olanlar, kahir emperyalist kuvvetleri Anafartalar’da Ariburnu’nda Conk Bayırı’nda zamanın super gücü üzerinde güneş batmayan mağrur Britanya imparatorluğunun kibirli askerlerini nasıl bozguna uğrattığını topuğuna sapan taşı yetişmeden yelim yepelek yelken kürek kaçtığını görmüşlerdi. Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın adı ilk böyle duyuldu, resmi kutsanıp kitap aralarına kondu Sarı Paşa Çanakkale’de Truvalı Hektor’dan büyük efsane oldu. Millet yakın gelecekte halaskârı olacak (kurtarıcısını) ilk böyle tanıdı.

1918 Kasımında müttefik işgal donanmasına mensup 54 parça zırhlı geminin 700 den çok ağır topuyla kalın çelik bordaları ve uzun kahhar namlularıyla karabasan gibi gelerek güzelim Boğaziçi sularına çöküp demir attıkları gün kimsenin rüyasını bile hayal edemediği bir öngörüde bulundu. – Geldikleri gibi giderler dedi. Bu söz bir kehanet değildi aksine sahibine yakışan milletine güvenen üstün zekâ ve çelik iradenin sesiydi.

19 Mayıs 1919’da İzmir işgalinin kapkara günlerinde Samsun’da yükselen umut güneşi oydu, Amasya tamimini yayınlayan, Erzurum ve Sivas kongrelerinde son kurtuluş çaresi olarak Amerikan mandası konuşulurken istiklâl-i tam (tam bağımsızlık) ilkesinden asla ödün vermeyen Temsil Heyeti Reisi yine oydu.. Bunlar birer birer, sessiz gizli saklı milletin aklına hıfzına yazıldı vicdanına kazıldı. Millet kurtuluş önderini böyle bildi böyle buldu.

Kurtuluş savaşı Mustafa Kemal Paşa’nın bilinmeyen bir başka yanını daha ortaya çıkardı. Paşa uluslararası ilişkileri yorumlamakta da üstün bir yetenekti. Büyük savaş (birinci dünya savaşı) sonrası yılgın ve yorgun büyük devletlerin güç dengelerini aralarındaki uyuşmazlıkları, çıkar mücadelesini doğru okuyarak ve bu okumalara göre oluşturduğu milli kurtuluş siyasetini en gerçekçi en çalışır en geçerli olgulara dayalı bir diplomasi zakâsıyla Mondros bırakışmasında kolu kanadı budanan silahları elinden alınan birlikleri dağıtılan ordumuzu Sovyetler Birliğinden gıdım gıdım alınan askeri malzemeyle ve milletin dişinden tırnağından artırdığı son varlığıyla donatarak ve Mehmetçiğin kanıyla Türkün son kalesini kurtardı düşmanı Anadolu’dan sürüp çıkardı.

Osmanlı’nın duraklama ve gerileme döneminde 250 yıl süren askeri ricatı (geri çekilmeyi) Sakarya meydan savaşında durdurdu, Büyük Taarruzla ve Başkumandanlık meydan muharebesiyle Türk ordusunu yeniden zafere erdirdi milletin makûs (baş aşağı giden, uğursuz) talihini değiştirdi.

Fahrettin Altay paşanın süvari kolordusu ve öncü piyade birlikleri İzmir’e girerken şehri yüksekten gören tepelik bir yerde mola veren kumandanlarla birlikte duman tüten savaş sahrasına bakarak; “Hitâm-ı misk (mis gibi sona erdi)” dedi.  Son emir; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!” diyerek hâlâ ve elan neyi kast ettiği tartışılan Başkomutan belki de 100 yıl sonrasının stratejik alanını daha 1922 yılında görmüş ve ancak bugünlerde öneminin ayırdına vardığımız Mavi Vatan Akdeniz’i işaret etmişti.

Atatürk adının bir başka anlamı da emperyalist (sömürgeci) devletlerin sultası altında yaşayan esir milletlerin kurtuluşuna örnek olacak bir hareket bir dönüm noktası mazlum uluslara bir umut kaynağı olmasıydı.

Yaşlı kuşaklar bu demir nedenlerle Atatürk’e bağlanmıştı ya gençlerin kalbini kazanan fikrini alan neydi? Cumhuriyet idaresinin çağdaş uygarlık hedefi aydınlanma ilkesi ve en başta padişaha kul olmaktan kurtularak eşit vatandaşlığa yükselişin, özgürlüğün cazibesi, tüm çağdaş medeni ayrıcalıkları, öncelikle yüzyıllarca ihmal edilmiş avutulup uyutulmuş kadınların kavuştukları haklar genç kuşakları Atatürk’e bağladı Atatürk cumhuriyeti ve devrimleri gençlere emanet etmiş, gençler bu emaneti bir kutlu and bilerek ve yürekten benimseyerek kabul etmişti.

Osmanlı imparatorluğunu meydana getiren milletler kompozisyonu içinde kurucu ve asli unsur olmasına ve üstün nüfus çoğunluğuna rağmen siyasi nedenlerle ihmal edilerek küstürülen, unutturulmaya çalışılan, kültür hayatından uzaklaştırılan Türk töresine ve Türk diline sahip çıkarak can suyu vermiş Türklüğü son kalesi Anadolu’da hayata döndermiş, bu fikriyâtın özeti olarak Ne mutlu Türküm diyene vecizesini söylemişti.

Daha dün boğazlaştığı kanlı düşmanlarına elini uzatmış; “Yurtta barış dünyada barış” sözüyle dünya milletlerine sonsuza kadar rehber olacak bir beşeri ilkenin temelini atmıştı.

ree

Fotoğraf: Şerefnur hanım’ın, Dolbahçe Sarayı’nda Ata’yı ziyrete gitmeden evvel kızı Tomris ve oğlu Argun ile çekilmiş fotoğrafı.


 Şerefnur hanım, eşi Tahsin bey ve kızları Tomris ailenin aşçısı, Bolamanlı bir Sarıkamış şehidinin dul eşi Akgül abla (Akgül Cebeci) ve oğlu Abdullah Cebeci birlikte Dolmabahçe sarayına gittiler. Atatürk’ün aziz naaşını (tabutunu) görmek büyük Gazi için dua etmek ve belki en güçlü en dokunaklı duası dökülen gözyaşları olan binlerce vatandaşla yan yana ard arda omuz omuza hıçkıran sarsılan saygı sevgi ve şükran seline karışıp sarayın muayede (bayramlaşma) salonunda bayrağa sarılı yatan Atatürk’e veda ettiler.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page