top of page

Para, Pul, Piyasa…

ree

Halkın çoğunluğunun cebinde para yok.

Ama piyasada para çok.

Evet, garip ama doğru…

 

Sabit gelirli vatandaş, ay sonunu getirmek için matematik profesörü oldu.

Maaşıyla markete giriyor, çıkarken ekonomi doktorası yapmış gibi çıkıyor.

Dün aldığı peynir bugün iki katı.

Geçen hafta aldığı yağ, bu hafta lüks tüketim.

Maaş aynı.

Fiyatlar değil.

 

Enflasyon denilen şey var ya…

Kitapta “fiyatlar genel seviyesinin artışı” diye geçiyor.

Ama sokakta “halkın belinin bükülüşü” diye yaşanıyor.

 

Sabit gelirliler…

Emekliler…

Asgari ücretliler…

Kamu çalışanları…

 

Her ay maaş zammı değil, enflasyon vergisi ödüyor.

Sessiz, görünmez, acımasız bir vergi bu.

Hiç oy birliği gerekmiyor. Meclisten geçmiyor.

Ama halkın cebinden geçiyor.

 

Peki, azıcık parası olan ne yapıyor?

Bankaya koysa, faiz enflasyona yetişemiyor.

Dolar alıyor, euro alıyor, gram altına koşuyor.

“Yastık altı” denilen o eski gelenek, bugün modern portföy yönetimi oldu.

Çünkü insanlar biliyor…

Türk lirası, her yeni sabaha bir önceki günden daha hafif uyanıyor.

 

Ve işte en tartışmalı konu…

TÜİK diyor ki, “enflasyon yüzde 40.”

Pazar diyor ki, “hadi oradan.”

Markette peynir 200 lira, TÜİK’te 120.

Pazarda domates 30 lira, TÜİK’te 15.

TÜİK’in sepetinde halkın mutfağı yok.

TÜİK’in rakamı kağıtta, halkın derdi mutfakta.

O yüzden sokakta sorarsanız, TÜİK’in açıkladığı enflasyon değil, halkın hissettiği enflasyon konuşulur.

Ve o his, resmi rakamdan çok daha pahalıdır.

 

Yabancı yatırımcılar?

Rakamla konuşuyorlar, duyguyla değil.

“Türkiye potansiyel bir pazar” diyorlar.

Ama aynı cümlenin sonuna küçük bir yıldız koyuyorlar:

“Risk büyük.”

Siyasi belirsizlik, yüksek enflasyon, düşük rezerv, kur baskısı, dış borç…

Yani yabancı yatırımcı Türkiye’yi seviyor.

Ama parasını sevmeyi daha çok seviyor.

Gelirken tereddütlü, çıkarken çok hızlı.

 

Gelelim şu emlak meselesine…

Evet, Türkiye’de kiralar uçmuş durumda.

Evet, konut fiyatları el yakıyor.

Neden mi?

Çünkü beton, Türk lirasından daha güvenilir hale geldi.

İnşaat sektörü yıllarca ekonominin motoru yapıldı.

“Ev alma, komşu al” diyen atalar, bugün “ev alma, dolar al” derdi muhtemelen.

Arz yetersiz, talep yüksek, maliyetler artıyor, müteahhitler zamlı uyanıyor…

Bir de üstüne yabancılara konut satışı ve deprem sonrası artan güvenlik talepleri eklenince, fiyatlar Mars’a doğru yükseliyor.

Yüksek faizlere rağmen..!

 

Sonuç?

Halk, bir yandan kira ödeyemiyor,

bir yandan ev alamıyor,

bir yandan enflasyona karşı parasını koruyamıyor.

Üstüne bir de TÜİK açıklamalarını izleyince, televizyonu kapatıp pazara gidiyor…

Ama pazara gidince tekrar televizyonu açmak istiyor.

Çünkü sanal ortamda rakamlar daha ucuz geliyor.

 

Ama iyi haber (!) şu…

Ekonomistler “2026’da toparlanma” diyor.

Tabii, 2026’ya kadar dayanabilirsek…

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page