Ordu Futbol Tarihinin Unutulmazlarından;“Dansöz Aydın”
- Yavuz KALYONCU

- 6 Tem
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Tem

ORDU'NUN ŞEHRENGİZLERİ
Ordu futbol tarihine ışık tutmak amacıyla başlamış olduğum bu yazı dizisinde bugün; Karadeniz Gücü’nde 1955 yılında futbola başlayan Aydın Yazıcı’ya yer verdim. Telefon numarasını ve Dansöz Aydın’la ilgili ön bilgileri, şair Ali Öztürk’ten aldım. Sonra da Aydın Abi ile telefonla randevulaşarak Samsun’da buluştuk.
1938 Ordu doğumlu. “Dansöz” lakaplı, Aydın Yazıcı; Saray Mahallesinde evlerine yakın olan, Gazi İlkokulunda okurken okul çıkışı, bugünkü Askerlik Şubesi önünde park alanı olan, o zamanın Futbol Düzü’nde futbol oynamaya başlayıp, Gençlerbirliği’nde sona eren futbol öyküsünü şöyle özetledi;
“1945-46’lı yıllar. Okulumuzun olduğu yer yama olduğu için, çok sevdiğimiz futbol oynamaya, askerlik şubesinin önündeki düzlüğe, yokuş aşağı koşarak giderdik. Takımlar kurulmadan sahada olmak icap ederdi. Ben çok süratli idim, ama akranlarıma göre daha kısa boylu idim o yıllarda. Önceleri beni seçmediler. Ben yılmadım her gün ayni süratle koşup herkesten önce sahada yerimi almaya devam ettim. Bir maçta oynayıp çabuk ve kıvrak hareketlerle top çalıp sağdan atıp soldan kaçıp topla her tür hareketleri yapınca kendimi kabul ettirdim.
Zor yıllar…
O yıllarda sahaya gelen adam sayısına göre maçlar yapardık. Sekiz kişi ise dörde dört, on kişi gelmişse beşe beş maç yapılırdı. Artık okul çıkışı koşmadan gidiyordum. Ben gelince kurulan takımlardan biri, mutlaka birini çıkartıp beni takımlarına alıyorlardı. Oyun sahası toprak zemindi ayaklarımız çoğu zaman çıplak oynardık. Başparmak tırnaklarımız kırılıp kan içinde kalırdı.
Bu günkü gibi top nerde! Yamalıkları birbirine bağlayıp, kırnap ipi ile diker, top yapar oynardık. Plastik top bile yoktu. Üstümüz başımız çamur çorak olur her akşam eve gittiğimizde, bir araba dayak yerdik. Buna rağmen ertesi gün ayni tempo maça devam ederdik.
Bir seferinde bir maç sırasında ben kafa topuna çıkmıştım, ayni topa benden daha uzun olan Kâhya Erol’da ayak vurmaya çalışınca, salladığı ayağı alt çeneme vurdu ve benim dilim kesildi. Ağzım kan içinde, Keçiköy’deki hastaneye zor yetiştirdiler. Bir gece hastanede kaldım kanı zor durdurdular, dilimi diktiler. Bir ay toptan uzak kaldım. Sonra Teran Kefeli, Eyüp Alanyurt, Dursun Uysal, Yılmaz Engin, Turgay Aksüt ve şu an aklıma gelmeyen onlarca arkadaş, top oynamaya yine devam ettik.
O düzlükte daha sonra, Bican’ın yazlık sineması kuruldu. Arta kalan saha bize yetiyordu. Gazi Okulundan sonra, Güzel Ordu Ortaokuluna gittim, sonra Erkek Sanat Enstitüsüne gittim. Orada okullar arası müsabakalar yapılırdı. Bizim okul genelde erken yaşta meslek öğrenmek isteyen köy çocuklarından oluştuğu için futbol oynayan pek yoktu. Onun için Ordu Lisesi takımı bizi genelde yenerdi. Yine de maçlarımız çok çekişmeli geçerdi.
1955 yılı, okuldan mahalleye dönerken Kuru Kenan(Poyraz); ‘Aydın yeni bir takım kuruluyor, adam arıyorlar, seçme yapacaklar. Ben gidiyorum haydi sende gel’ dedi. Gittik. Gargo Tahsin seçme yapıyordu bizi ayni takıma koyup on beş dakika maç yaptırdı. İkimizi de beğendi; Cumartesi saat onda antrenmana gelmemizi söyledi.

Takımın forma rengi sarı kırmızı idi. Formaları giydiğimiz ilk günü hiç unutamıyorum. O yıllarda arkadaşlık dostluk çok önemliydi. Maç içinde kavga etsek bile maç sonunda birbirimizin koluna girip özür diler, sözlü olarak kendimizi ifade eder, barışırdık.
Dansöz Lakabı…
O sene sol açık oynuyordum, rakip takım defans oyuncularına çalım atıp geçip golümü atıyordum. Soyunma odasında Yusuf Katırcıoğlu; ‘Lan Aydın sen dansöz gibi kıvırtıyon, ne güzel çalımlar atıyorsun’ deyince takım içinde adım çıktı dansöze. O zamanlarda lakap takma modaydı. Bizim nasibimize de Dansöz düştü, öylece kaldı.
Bir sonraki sene, Cevdet Ergen’in kulüp başkanlığı yaptığı dönemde Ocak Kulübü’ne transfer oldum.

Ocak Kulübü’nde o sene ikinci olduk. İdmanyurdu şampiyon oldu. Grup şampiyonasına Trabzon’a giderlerken beni de takviye aldılar.

Ocak Kulübü olarak, Ertesi sene, hırs yapıp bir sene sonra ayni kadro bir iki takviye ile amatör lig şampiyonu olduk.

Mehmet Salih
Eskiden amatör Lig sezonu kapandığında, illerin amatör lig şampiyonları arasında grup maçları olurdu. Ordu, Giresun, Trabzon, Rize şampiyonları arasında lig usulü oynanan maçların grup birinciliği her sene farklı illerde yapılırdı. O sene ilimizde yapılan grup maçlarında unutamadığım, zevkle hep anlattığım bir anı:
1958’de bu maçlardan birinde Ordu şampiyonu Ocak Kulübü ile Rize Güneşspor’un Ordu’da oynadığı maç çok çekişmeli geçmişti. O maçta Rize Güneşspor‘un kadrosunda, daha sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe’de de forma giyen ünlü oyuncu Şenol Birol ile yıllar sonra Gümrük ve Tekel eski bakanlığı yapan, Tuncay Mataracı da vardı.
Ancak o maçta seyircilerin en çok ilgisini çeken isim ise kalecileri Topal Mehmet Salih’ti. Rize’nin o şirin şivesiyle maç sırasında rakip takımın oyuncularına sataşan Mehmet Salih ile esas mesleği kamyon şoförlüğü olan Ocak Kulübünün o zaman ki santrforu Dobi Yaşar arasında seyircilerin de hoşuna giden gülümsetici diyaloglar olmuştu.
Maç 1-1 devam ederken orta sahadan çaldığım bir topla bir kişiyi çalımladım geçtim. Karşımda Tuncay Mataracı. Onunda sağından attım, solundan geçtim. Topu ceza sahasına yakın bir yere kadar getirip oradan çaktığım vole, Topal Mehmet Salih’in adeta uçarcasına yaptığı plonjona rağmen doksandan ağlara takılıyordu. Kaleci Topal Mehmet Salih; ‘Tutun dedim tutmadınız, pok yiyenin uşağını kodum .…ize’ deyip tepiniyordu.
Bu golle Topu Mehmet Salih’in gözü benden korkmuş olacak ki, top ne zaman benim ayağıma gelse kalesinden takım arkadaşlarına; ‘Ula bırakmayın pok yiyenun uşağını’ diye seslenip uyarıda bulunuyordu.
Seyircimiz, golden sonra kaleciye hep beraber; ‘Sen oyna Mehmet Salih, sen oyna’ diye tempo tutmuşlardı.
Daha sonra Şenol Birol, Malak Yener’in koruduğu bizim kaleye Güneşspor‘un 2 golünü attığında Mehmet Salih, kalesinden Dobi Yaşar’a sesleniyordu; ‘Ne haber la 9 numara?’ diye…
Topal Mehmet Salih, bu maçta Ordulu taraftarların öylesine sempatisini kazandı ki daha sonra Rize Güneşspor Ordu’ya özel maçlar yapmaya geldiğinde, bir grup taraftar kendisine sevgi gösterisinde dahi bulunmuştu.
Rakip bir takımın kalecisine sevgi gösterinde bulunulması, günümüzdeki futbol maçlarında pek görmeye pek alışık olmadığımız bir sportmenlik örneği.

1959’un 30 Haziran’ında da Ankara PTT’ye transfer oldum. Hocamız Sabri Kiraz beni profesyonel yaptı. Daha sonra Ordu’dan Kara Ali benim Amatör milli takıma davet edildiğimi bildirdi. Profesyonel olduğum için milli takıma katılamadım.
Tekniker Yüksekokulunu da kazanmıştım. Bir sene PTT’de futbol oynadıktan sonra, yedek subay askerlik görevini yapmak için ayrıldım. O sene İstanbulspor’dan Yusuf Katırcıoğlu PTT’ye transfer oldu. Asker dönüşü Ankara Şekerspor’un seçmelerine katıldım. Seçmelerde oynadığım futbol ile beğenildim. Kulüp yetkilileriyle görüşmeye gittim. O yıllarda futbolcunun az para alıp iyi oynayanı makbul olduğu için görüşmede; ‘Ben tekniker yüksekokulunda okuyorum. Bana yatacak bir yer, karnımı doyuracak kadar bir para verin yeter’ deyince; tam bizim aradığımız adamsın deyip kontratı yaptılar.
Sol açık olarak başladığım futbol hayatıma, Şekerspor’da antrenör Fahrettin Cansever zamanında sol bek olarak değişerek devam ettim. Doyurucu da bir maaşa bağladılar. Dört sene Şekerspor forması altında başarılı maçlara çıktım.

Şampiyon olup birinci lige çıktık. O yıllarda Şekerspor’da Ordu Gücü’nden gelen Küçük İhsan’la beraber iki yıl futbol oynadık. Sonra Torun Mehmet te gelince üç Ordulu olduk.

İhsan Gümüş. Sonra Hacettepe’ye gitti, yeğeni Murat Atacan’ı da yanına aldı. Şekerspor’da oynarken Şeker tesislerinde işe girip ikinci olarak maaşa da bağlandım. Dört yılın sonunda hem futbol hem okul derken okulu bitirdim. Samsunspor’a transfer oldum.

Samsunspor’da seyirci beni çok sevdi. Halen de severler. Samsun sokaklarında yürürken sevgi gösterisinde bulunurlar. Samsun’da, kulüpten aldığım maaşın yanında YSE Bölge Müdürlüğüne işe girdim. Futbol oynarken memuriyete devam ediyordum. Sonra kısa bir dönem Gençlerbirliği maceram da oldu.
Aktif futbol hayatıma Gençlerbirliği’nde son verdim. Daha sonra, İller Bankasında, Çarşamba Şeker tesislerinde, en sonunda da Karayollarında 1. Derece kadroyu alıp memuriyetten emekliye ayrıldım.”
Dansöz Aydın(Yazıcı) şimdi Samsun’da; Eşi, kızı ve oğluyla emekliliğin tadını çıkartıyor.
Orduspor’un düşmüş olduğu bu günkü durumu hazmedemediğini söyleyen Aydın Abi; “inanamıyorum. Eskiden Orduspor deyince üç büyükler bile korkardı. Biz nasıl çıkmışsak yeni birilerini çıkartmakta Yöneticilere düşüyor. Tarihi iyi incelemek lazım. Ordu eskiden beri en iyi futbolcuların yetiştiği ender illerden biri. Öze dönmeliyiz Antrenörümüz de var, Futbolcumuz da” diyerek son mesajını verdi…












Yorumlar