top of page

MEHMET EMİN BEY KONAĞI

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


Bolaman’ın tarihi eserlerinden Mehmet Emin Bey konağı konusunda beni bilgilendiren Ethem Erkoç beyefendiye binlerce teşekkürle.

Bolaman’da Cenevizden kalma kale duvarlarıyla çevrili Antik yarımadada yeralan Haznedaroğlu konaklarından Mehmet Emin bey konağının inşa tarihine dair kesin bir bilgimiz yok. Konak; 1847 yılında Fransız mühendis ressam Jules Laurent’in yaptığı Bolaman kalesini ve selamlığı gösteren resimde bulunmadığına göre 19.Yüzyılın ikinci yarısında 1848-1900 yılları arasında yapılmış olabilir.

Yarımadanın karaya eklendiği yerde bir yüzü doğal akvaryum Galezyanı’na bir yüzü suları yeşil gölgeli Kale koyuna bakan Mehmet Emin bey konağı batı cephesinde yer alan 3 mermer kolon üzerine kurulu muhteşem manzaralı balkonuyla Kale’de Akdeniz havası estiren nadir bir yapı özelliği taşıyor. Yapının batı yanında denize inen bir rıhtımı, iskelesi veya kayıkhanesi yoktu ama yarımada üzerinde olması ve doğal akvaryum Galezyanı kayalıklarını seyreden konumuyla yalıkonak niteliği taşıyordu..Kareye yakın dikdörtgen boyutların belirlediği ağır kütlesel mimariye incelik katan ferforje (dövme demir) dekorlu balkonda,  pencere kafeslerinde balkonu taşıyan korint başlıklı mermer kolonlarda ve pencere tasarımında sembolleşen bir rönesans ambiansı (havası) vardı.

Mehmet Emin bey konağı bir anlamda doğu ve batı estetiğinin buluştuğu ve bağdaştığı bir eserdi.Taş  hımış ve bağdadî üç ayrı yapı tekniği uygulanan konağın güney ve doğu cepheleri ahşap köşebentlerle yatay ve düşey  silmelerle kare alanlara bölünerek geniş durağan cephelerde monotonluk giderilmiş hareketlilik sağlanmıştı.

Güney ve doğu yönüne bakan pencereler ahşap kaş kemerlere ekli tepelikleriyle  doğu esintisi taşıyor. Konağın batı ve kuzey pencerelerini çevreleyen linear (çizgisel) düz taş alınlıklar taş söveler, pencere altında payandalara (kademeli konsollara) basan taşkın profilli denizlikler ise Akdeniz havası estiriyordu. Birbirine alternatif tasarımlı tezatlı pencereler  konak mimarisinin en ilginç en belirgin yanı. Doğu-güney ve batı-kuzey ikileminde farklı çizgiler sunan konak bütünüyle bir mimari üslûbu temsil ediyor diyebilirmiyiz? İki ayrı estetik ekolün buluştuğu doğudan ve batıdan esinler taşıyan bir yapı. Gösterişli çizgileri, dökme demir (ferforje) dekorları pencere, kapı, balkon ve korint başlıklı kolonlar gibi etkileyici baskın yapı elemanları itibariyle konağı yapan ustaların bir tür karma ampir üslûba özendiklerini söyleyebiliriz.

Tüm bu olgun estetik çizgileri uzak Akdeniz’den hangi rüzgâr alıp Bolaman’a getirmişti? Bu mucize artistik (sanatsal) iletişim 19. yüzyılda gelişen Karadeniz ve Akdeniz limanları arasında yapılan fındık ticaretinin bir sonucuydu. Bu gelişmeyi Giresun yöresinden Fransa’ya fındık taşıyan Rum tüccarların dönüşte Marsilya’dan Nis’den aldıkları inşaat malzemesiyle o yıllarda Fransa’da geçerli olan rönesans esintili üslûbları Karadeniz’e getirmiş olduğu anlaşılıyor. (Kaynak: Celal Bayar Üniversitesi Sanat Tarihi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gazanfer İltar, bölgede fındık ticareti yapıldığı için Giresun'dan Fransa’ya (Marsilya'ya) fındık götüren gemilerin dönüşte inşaat malzemesi, Marsilya tipi kiremitler, yer karoları, mobilya ve diğer dekorasyon ürünleri getirdiğini belirtiyor.

Konağın iç taksimatı: Asıl yaşama mekânlarının bulunduğu giriş katında ve üst katta birbirinin aynı orta sofalı (iç sofalı da denebilir) plan şeması uygulandığı görülüyor. Herbir kat ortada doğu-batı istikametinde uzanan büyük sofa ve sofanın iki yanında köşelerde, kapıları sofaya açılan ikişer odadan ibaret. Giriş katında odaların arasında kalan karşılıklı iki mekândan güneye bakan çift kapılı giriş holü oluyor ve tam karşıda üst kata çıkan merdiven yer alıyor. Giriş holünün sağ yanındaki oda iç duvarında ortada ocak bulunan mutbak olarak tasarlanmış.  Odaların her birinde müstakil sadece o odaya mahsus yıkanma yeri (taş veya mermer) ıslak mekânlar) ve yerli dolaplar bulunuyor. Bu özelliğiyle yapı ana baba ve oğullarla gelinlerin birarada yaşadığı bir konak şeması gösteriyor.

ÇOCUKLUĞUMUN GEÇTİĞİ MEHMET EMİN BEY KONAĞI

Anlatan: Ethem Erkoç.

Çocukluğumun geçtiği Bolaman’daki evimiz 2 katlı taş ve ahşaptan yapılma büyük bir konaktı. Anneannem Rahime hanım’a eşi Mehmet Emin beyden intikal etmişti. Annem Bedriye hanıma da Rahime hanımdan intikal etti. Annem de üzerindeki üç hissenin ikisini, Mehmet Emin beyin iki erkek torununa bedelsiz, bir hissesini de bedelle kız torununa devretti. Rahime hanım, Şıhmanoğlu Süleyman beyin 4 kızından en küçüğüdür. Annem Rahime hanımın kuzeninin kızıdır ve Rahime hanım babam Alaettin beyin (Başöğretmen Alaettin Erkoç) halasıdır. Rahime hanım önce Ünye’deki büyük konağa, İhsan beye gelin gider. İhsan bey Rus harbinden geri dönmeyince Bolaman’daki 99 pencereli konağa gelir ve 10 yıl kadar bekler. Sonrasında Mehmet Emin beyle evlendirilerek bu konağa yerleşir. Her ikisinin de ikinci evliliğidir.

Konağın yapısı ahşap olmakla beraber içi ve dışı kireç sıvalı olup dış badanası beyaz, iç badanası uçuk çivit renkliydi. Aslında annemin hatırladığı ama zamanla kullanılamaz hale gelmiş bodrum kat vardı ve burası taş yapıydı. Annem bodrum katta 2 oda bir mutfak ve salon olduğunu söylerdi. Eski kullanılmayan eşyaların konulduğu izbe bir yerdi. Biz çocuklar  oraya girmezdik. 6 taş penceresi vardı ve bunlar demirliydi,  pencereler diğer kattakilere göre daha küçüktü.

Ana giriş kapısı yapının ön tarafında Haznedaroğlu konağı (Şerefnur hanım konağı) yönüne bakan güney cephesindeydi. Kale, Garip Öldüren Çeşmesi’nin olduğu yerden itibaren kilise Boğazı’ndan konağa kadar dar bir yolla gelinirdi. Bu yol, taş döşeliydi ve deniz tarafı 60cm genişliğinde yer yer bir metre, yer yer 2 metre yükseklikte eski kale duvarıyla çevriliydi. Kilise Boğazı’ndan bağlanan bu yol üzerinde özellikle büyük balkonun altına denk gelen yerlerde gömülü küpler vardı. İçleri toprak doluydu, ağızlarını görürdük.

Haznedaroğlu konağını geçince bir açıklık oluşur, burası taşlıktır. Hemen sol tarafta kuru mısır veya saklanacak kışlıkların koyulduğu bir ambar ve sağ tarafta minik 30 metre² civarında bir sebze bahçesi vardı. Haznedaroğlu konağının hemen bitişiğindeki kilisenin girişinde de 20 metre² bir bahçe ya da boşluk vardı. Burası benim oyun alanımdı. Evden uzaklaşmadan oynadığım alandı. Yollar yapardım, arabacılık oynardım, ufak tefek kazılar yaparken çoğunlukla insan dişi ile karşılaşır şeytan dişini gösterdi diye korkuyla eve kaçardım. Ama oyun yerim her zaman kilisenin bahçesiydi. Sanıyorum ki burada bir takım insan gömüleri vardı. Onlarca kere insan dişi bulduğumu hatırlarım.

Ana girişe birkaç basamaklı taşlıktan gelinirdi. İri deniz taşlarıyla döşeliydi. Eve çift kanatlı yüksek ahşap kapıyla girilir. Bu kapının arkada güvenlik demirleri ve çengelli askılığı vardı. İlk girişten sonra salona tekrar ikinci bir ahşap çift kanatlı kapıyla girilirdi. Bu kapıda da aynı çengel düzenleri vardı. Ortadaki büyük salonda çocukken top oynar, saklambaç oynar yağmurlu havalarda günümüzü geçirebilirdik.  Arka cephe yani en uçtaki konak (Halil bey konağı) tarafı kuzeye bakıyordu.  Arka tarafta bir ahır ve yaklaşık 150 metre² bir alanda Fatma neneler’in (Fatma Şimşek) oturduğu küçük ev vardı. Ayrıca arka tarafta derin bir kuyu mevcuttu. Kullanılmazdı. Oldukça tuzlu bir suyu vardı. Üstüne künk gibi taştan 70-80cm yüksek ve girilmesin diye koruma olarak 60-70 kg büyük bir kaya yerleştirilmişti.  Konağa arka (kuzey) taraftan da bir giriş ve bir hol vardı. Birkaç ahşap basamakla zemin katına çıkılırdı. Ön tarafta olduğu gibi, buradan da salona yine iki kanatlı ahşap ve büyücek kapıyla girilirdi. Bu kapılarda diğer kapılarda olduğu gibi demirli çengellerle kapatılırdı. Bahçe haricindeki dolaşım yolları büyük deniz taşlarıyla kaplanmıştı.

Giriş katında köşelerde 4 büyük oda, ortada büyük bir salon(sofa), girişin karşısında yukarı çıkan ahşap merdivenler bulunurdu. Bu odalardan mutfağın karşısındaki anneannemin odasıydı. Tam üstündeki ise bizim odamızdı. Ana girişin tam karşısında ve merdivenin altında arka bahçe kapısı vardı. Her odada kapının arka tarafındaki duvarda, alçak duvarlı üstü ahşap kapaklı dolaplar olurdu. Bu dolapların bir ucu da banyoydu. Banyolar taş ve mermer kaplıydı. Bu düzenek alt katta ve üst katta her odada vardı. Mutfakta ve üst kat ön odalarda (bugünkü cafelerin olduğu cephe) orta kısmı ocaktı. Tavanlarda ahşaptı. Sade tavan süslemelerini hatırlarım. Üst katta ise 5 oda vardı. Şimdiki cafelerin olduğu doğu yüzü konağın en güzel cephesiydi. Bu cepheyi üst katta 10, alt katta 8 adet ince uzun çok zarif pencereler süslemekteydi. Yukarı sürgülü yani giyotin pencerelerdi.

Tam karşı cephe yani Gemiyatağı, Fatsa tarafı. Buraya Galezyanı da denirdi. Bu cephede üst katta salondan çıkılan, demirlerle çevrili, büyücek bir balkon vardı. Bu balkonu taşıyan iki zarif yuvarlak kolon kalenin duvarlarına otururdu. Müthiş bir manzarası vardı bu balkonun. Fatsa’ya kadar görünürdü. Açıkta Fener adası. Bu balkondan gün batımının doyumsuz renklerini halen hatırlarım. Balkonu saran, beyaz üzümlü bir asma vardı. Bu cephede balkonun altındaki pencerelerin hepsi demirliydi. Demirler pencere etrafındaki taşlara kurşun dökülerek sabitlenmişti.”

Ethem Erkoç beyefendiyi tarihi konağı bize en güzel şekilde anlattığı adeta konağın içinde gezdirdiği için binlerce teşekkürle selamlıyorum.

 

RESİMLER:

1. Doğal Akvaryum Galezyanı ve mermer kolonlu balkon, Yıl 1954.

2. Kale koyuna bakan doğu cephesi.

3. Balkondan Galezyanı dökme demir (ferforje) dekorların güzelliğine bakar mısınız,  resimdeki genç anne Bedriye Erkoç hanımefendi.

4. Oyma işlemeli tavan

5. Ahşap kaş kemerli tepelikli pencere ayrıntı

6. Konağın batı ve kuzey pencerelerinde söve, alınlık konsollar denizlikler taş

7. Yarımadaya Akise'den bakış ortada Mehmet Emin bey konağı yıl 1954

8. Giriş katı planı.

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page