top of page

Koç Holding'in temelleri...

ree

Savaşın kanlı günlerinde Anadolu’nun yoksul delikanlıları İnönü’de, Sakarya’da, Kocatepe’de düşman kovalarken o, Ankara’da Hergele Meydanı civarında dayısının himayesinde küçücük bir bakkal dükkânı işletiyordu. On yedi, bilemedin on sekiz yaşında falandı ya, “Hey on beşli on beşli” türküsü icat olunmuş muydu bilmem!

Yoksul Anadolu çocuklarının Yunan’ın hakkından geleceği kesinleştikçe savaştan sonra Ankara’nın da önemli hâle geleceğini kestirebiliyordu. Bozkırın ortasında, orta yeri çoraklık bataklık, zır yoksul bu kasabaya bi şeyler olacaktı. Çok önemli olacaktı. Bunu adı gibi biliyordu. Bilmiyordu da hissediyordu.

Düşman İzmir’den denize döküldükten sonra Osmanlı’nın tüm müesseselerinin reddedildiği bir rejimin kurulması yolunda yürünüyordu... Cumhuriyet!

Meclis, 23 Nisan 1920’ de Ankara’da toplanacaktı. 1915 yılında inşaatına başlanan ve hâlâ tamamlanamamış, damı kiremitsiz, Ulus’taki o taş binada...

 Gazi Paşa, öyle uygun görmüştü. Gazi Paşa uygun görmüşse muhakkak vardı bir kerameti ve de doğruydu katiyen... Henüz cumhuriyet ilan edilmiş değildi ya, TBMM Hükümeti devlet tüzel kişiliği olarak memleketi idare ediyordu. İdareciler Meclis binasının çatısı için kiremit aramaya koyulmuş ve kaç para ettiğine aldırmaksızın alacaklardı... Gel gör ki, savaştan çıkmış bir ülke, ne fabrika var, ne atölye ne de insan gücü...

 Meclis’in damını kapatacak kiremitleri temin edebilirse ihya olacaktı. Hem madden hem de nüfuz olaraktan ihya olacaktı. İstediği paraya satacaktı ve yetkilileri Gazi Paşa’ya karşı mahcup olmaktan kurtardığı için de övgü alacak, saygınlık kazanacaktı bu genç yaşında. Gazi Paşa’ya öveceklerdi “Paşam ziyadesiyle cevval” diyerekten ve belki sofrasına buyur edecekti Gazi Paşa...

 Düşünüp taşındı ve çevre köylerde dolandı. Aradığı kiremitler, savaştan savaşa asker kaynağı olarak hatırlanan bu yoksul köylerin bel vermiş evlerinin damındaydı işte.

“Damlarınızdaki kiremitlerin tanesini kırk paraya satın bana” dedi köylülere. Kırk para dediği bir kuruş. Lira dediklerini gören yoktu daha.

 “Kiremitleri satarsak açık dam altında biz nasıl yaşarız?” diye olmazlardı köylüler ilk başta.

 “Tanesine kırk para veriyorum. Siz de gider yirmi paraya başka yerden alırsınız. Hem damınızda kiremit, hem cebinizde para...” dedi.

 

Sözleri biter bitmez hemen evinin damına çıktı birkaç uyanık köylü. İtinayla söküp indirdiler kiremitleri. Yosununu, tozunu toprağını temizleyip bir bir sayaraktan yüklediler kağnılara... Hemen orada saydı parayı köylülerin eline, tanesi kırk para olaraktan.

 “Paranın yüzü sıcaktır” demişler, parayı gören diğer köylüler de çıkıp söktü damlarındaki kiremitleri. Tek tek sayaraktan yüklendi kağnılara kıpkızıl kiremitler. Kâfi miktarda olduğuna kanaat getirince sürdü kağnıları Ankara’ya gacır gucur... Aldırmadı hâlâ damındaki kiremitleri söküp indirenlere.

 Gelip durdu Meclis’in önünde. Şaşkın ve hayran baka kaldı yetkililer.

 “Helal olsun be delikanlı” dediler güleç.

 İcabında on katına okuttu kiremitlerin her birini ve kısa zamanda kapandı Meclis’in damı... Milletin meclisinin damı kapanırken hanesinin damının açıkta kaldığını hiç yazmadı tarih!

 “Meclis açılmadan evvel inşaat hâlindeydi. Milletimiz, milli his ve heyecanla birlik olup fedakârlık ederek tamamlamıştır inşaatı” denildi mesela.

 Önce o küçük bakkal dükkânını büyüttü... Peşinden dayısının kızıyla evlendi. Böylece aile serveti de bir bütün hâlinde korunmuş oldu.

 Ankara önem kazanıyordu. Belli ki başkent olacaktı zamanı gelince. O hâlde toprak kapatmak lazımdı. Gelecekte çok kıymetlenecekti şimdilerde bataklıktık olan her yer. Sıhhiye dediğimiz yerden üç-beş bin vererek, paraya acımayarak, binlerce dönüm bataklık aldı. Zamanı gelince hayal bile edilemez paralara değerlendirecekti o arazileri.

 Bataklıklar kurutuldu ve üzerlerine asfalt dökülüp koca koca binalar kondurulurken; İstanbul’dan, Eskişehir’den kiremit, tuğla, demir, çimento, çivi gibi inşaat malzemeleri temin edip fahiş fiyatlarla sattı. Akabinde ithalat izni alıp aracıları aradan çıkarıp daha çok aldı, daha çok sattı ve hızla birikti sermayesi.

 “Allah yürü ya kulum” demişti. Gazi Paşa ve tüm devlet erkânının gözdesiydi artık... Yabancıların himayesinde memleketi sömüren Osmanlı Bankası’na rağmen kurulan İş Bankası kredi verdi ve büyüttü işini... Motorlu araç sektörüne girdi, gözünü hiç kırpmadan ve bir an bile düşünmeden Ford’un acentesi oldu. İş Bankası’ndan sonra Ziraat Bankası da kredi vermek için sıraya girerken Osmanlı Bankası “Biz de onlardan aşağı kalmayız” diye niyet bildiriyordu.

 Şimdilerde koca bir dev, imparatorluk hâline gelen “Koç Holding” in temellerini 1927 yılında işte böylesi bir hikâyeden geçerek atıyordu Vehbi Koç...

 (1901 yılında Ankara’da doğar Vehbi Koç... Babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi...1996 yılında öldüğünde 95 yaşındaydı. Vehbi Koç’la yapılan bir röportajda her akşam bir kadeh viski ve günde beş sigara içtiğini söylediği kalmış aklımda, hiç çıkmaz, bilmem neden!”

ree

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page