DRAHOMA
- Osman Kademoğlu

- 25 Eyl
- 4 dakikada okunur

Helenler oldum olası denizci bir milletti. Antik çağlardan beri denizle sarmaş dolaş yaşadıkları coğrafyadan deniz üstüne çok şey öğrenmişlerdi. Deniz taşımacılığında balıkçılıkta ileriydiler hele de uskumru dolması ve torikden lâkerda yapmakta İstanbullu Rumların üstüne yoktu ama Yunanlı balıkçıların bilmedikleri birşey vardı: Yunus avı.
Deniz yunus doluydu yunuslar Ege’de ve İyon denizinde avlanan balıkçı teknelerinin önünden yanından vızır vızır geçer tekneyle yarışır, dalar çıkar, takla atar, su fışkırtır, köpük saçar teknelerden yunuslara bakan asabi balıkçılarla şakalaşır seslenir güler oynaşırdı. Sürüsüne bereket yunuslar o kadar çoğalmıştı ki denize dökülen ağlara askıntı oluyor zarar veriyor, dahası toplu gezen balık sürülerini korkutup kaçırıyorlardı. Uzun sözün kısası Yunanlı balıkçılar yunuslardan yaka silkmiş denizde bir türlü baş edemedikleri, denizi paylaşamadıkları yunuslara diş bilemişlerdi. Yunanlı balıkçılar sordular ettiler bu işin çaresini yunusların nasıl avlanacağını Akdeniz havzasında en iyi Karadenizli balıkçıların bildiğine kanaat edip Türkiye’den yardım istediler.
Hamsi mevsiminde ığrıp takımıyla gelip üç ay Kale’de konaklayan Kibar Reis’i Bolaman halkı iyi tanırdı. Hamsicilikte ve yunus avında ustalığı kadar şakacı karakteriyle de sevilen Kibar reis akşam av dönüşü denize yakın kumsalın başında Yılmaz Depe'nin işlettiği aşağı kahveye girince şen şakrak sesli gülüşünden geldiği duyulur hemen kendisine en itibarlı masada yer açılır sandalyeyi kapanlar oturarak, sandalye bulamayanlar ayakta Kibar Reis'in oturduğu masanın etrafını çevirirlerdi. Kibar'ın çevresinde toplanan kalabalığın amacı Karadeniz şivesiyle konuşan Kibar Reis’in meraklı neşeli öykülerini dinlemek uzun kış gecesini eğlenerek geçirmekti. Namı Soçi’den Batuma, Batum’dan İğneada’ya, İstanbul boğazını geçip Marmara’ya yayılan bu sevimli adamı balıkçılar ve balık hali esnafı arasında duymayan tanımayan yoktu.
Yunanistan’ın Yunanlı balıkçılara yunus avını öğretecek uzman balıkçı isteği Ankara’da resmi makamlara ulaşınca su ürünleri ve balıkçılık dairesi arayıp sordular Kibar reisi buldular. Kibarın seçtiği diğer iki usta yunus avcısı Hayrettin ve Dursun’la beraber üç Karadeniz uşağı hemen komşu ülkeye gönderildiler. Yunanlı balıkçıların yunus avı konusunda eğitilmeleri bir ay sürdü. Görevi sona eren balıkçılarımıza komşudaki balık işleme tesislerini gezip görmeleri için birkaç gün zaman ayrılmıştı. Bir liman kentindeki balık işleme fabrikasına gittiler. Fabrika üstü üçgen çatılı büyük bir hangardan ibaretti bir yanında denizden dönen balıkçı teknelerinin yanaştığı boşaltma iskelesi, bir yanı soğuk depo bir yanı da işlenen balıkları kamyonlara yükleme yeri olarak yapılmıştı. O yıllarda bizde pek bulunmayan maaşallah denecek modern bir tesisti. Fabrika dışardan bakınca iyiydi güzeldi de meğer asıl maaşallah denecek güzellik fabrikanın içindeydi.
Bizim hemşeriler içeri girince ne görsünler koca hangarın içi balık tezgahlarının başında ben deyim ikiyüz sen de üçyüz kadın ayaklarında çizme ellerinde eldiven kolları omuz başlarına kadar açık japone modası, saçları topuz, enseleri boyunları çıplak ve elleri öyle çabuk işliyor ki kolların hareketinden göğüsler titreşiyor sallanıyor, kalkıp kalkıp iniyor, hop hop ediyordu. Üçyüz genç kadın hepsi bir tempo tutturmuş sanki sahnede oyun oynar gibi hareketl bir yandan da konuşup gülüşüyorlar neşeli kadın sesleri fabrikanın yüksek tavanında çın çın yankılanıyor.

Kibar reis hayatında birkaç kez sinemaya gitmiş sinemada birbirinden güzel ve edâlı nice kadın artistleri seyretmişti ama böyle fıkır fıkır kaynayan canlısını bu kadar çok kadını bir arada hiç görmemişti bu olacak şey değildi hani karpuz sergisinde seç seç al diye bağırırlar ya işte aynen öyle bir durum. İçi sevinç doldu taştı yüreği yerinden oynadı, dünya gözüyle gördüğüne şaştı. Yunanistanı hiç böyle bilmezdi meğer bizim komşu bayağı iyiymiş dedi. Gördüğü manzara karşısında Kibar Reisin kısa bir süre soluğu kesildi başı döndü dili tutuldu. Şimdi size aynen onun anlattığı gibi kendi sözleriyle yazıyorum arada bazı aşırı neşeli sözler varsa kusura bakmayın olayın mizahlı yanını ve özgün anlatımını bozmamak için onları değiştirmedim.
Kibar Reis; “Dilim çözülünce kendimi tutamamış bağırmışım - Uuuyyy anam anam anaaam yekün dünya koptu geley (geliyor)! memeler birbirini kıray (kırıyor)!”
Sesimi duyan kadınlar hep birden dönüp baa baktılar kim bilir dediğimden ne anladılar ne anlamadılar bilemem ama topunun yüreğinden ne niyet geçtiyse hepsi ağzı bir etti kıkır kıkır kaynaşıp güliiler (gülüyorlar). Salonu bir gülme sesidir doldurdu taştı kadınlar ellerindeki işi bırakıp bize döndüler. Yunanlı çevirmen baa Reis dedi: “Kadınlar seni beğendi sempatik buldu istersen bişeyler söyle biraz yârenlik et hem onlar da çalışmaya ara vermiş olur dinlenirler” dedi.
Duvarda bir boy aynası vardı gözüm ilişti aynada kendimi gördüm mahcubiyetten utancımdan mı yoksa heyecandan mı bilmem saç dibinden boynuma kadar bi kızarmışım ki sorma. Dedim ula Kibar toparlan kendine gel, öhhöö ettim gırtlağımı açtım. Kadınlara döndüm dedim:
“Memleketiniz çok güzel ama ben anlayamadım Yunanistan’da erkek galmadı da burada habu kanlı kılçıklı işlerde niye hep kadınlar çalışaysınız.”
Çevirmen dediğimi yunancaya çevirdi. Kadınlar gülüştüler biri dedi; “Elbet biz de çalışmak istemeyiz ama evlenmek için drahoma parası biriktirmek zorundayız drahoma yoksa koca da yok” dedi.
Ben dedim, Ben şimdi size çok acıdım benim memleketimde kadınlar drahoma biriktirmez erkekler de drahoma istemez dedim. Konuşan kadın; “Peki drahomasız evlilik nasıl oluyor” dedi.
Şoyle bir bakındım kadınları bir bir süzdüm içlerinden akça pakça kumral balık etli birini gözüme kestirdim ha boyle yürüdüm yanına yaklaştım tombul beyaz kolundan tuttum dedim: Ben seni beğendim ya! Sen de beni beğendin, ben seni alır koluma takar giderim dedim, taktım koluma aldım oni yürüdüm, olduk mu saa karı koca, alan razı satan razı kimse de bişey diyemez dedim.
Çevirmen benim dediğimi Yunanca demeynen beraber goca hangar üçyüz kadın hepbir olup beni alkışladılar; “Hay yaşa be Kibar Reis bizi de al Türkiye’ye götür” dediler.
Sonra yanımda suskun dikilip duran Hayrettin reise döndüm baktım o da şaşırmış gözleri şaşı olmuş salona dalmış baka kalmış dedim;
Ula Hayrettin sen de mi hayret ettin…
B İ T T İ












Yorumlar