DİLSİZ ŞAİR SOKAĞI
- Gürsel YILDIRIM
- 26 Nis
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 gün önce

GÜRSEL YILDIRIM
İstanbul’un Anadolu yakasında alt-orta sınıf bir mahallesinin sokağı. Evler, bakımsız bir kabristandaki mezar taşları gibi eğreti dizilmişti. Hane içlerini gayet pak ve tertipli tutan ahali, sokakların temizliğini çöpçülerin vazifesi addederdi.
Sokağın tuhaf isminin nereden geldiğine dair rivayet muhtelifti… vaktiyle meşhur bir Osmanlı şairinin yaşadığını söylerdi. Dediklerine göre sanatçı, saraya gönderdiği methiyeler karşılığında aldığı cüzi bahşişi beğenmemiş, sultana şikayetini iletmişti…Haddini bilmezlikten değilmiş yaptığı; zihnindeki hükümdar mefhumuna hürmet, korku ve sadakat beslermiş. Böyle öğrenmiş ne de olsa büyüklerinden. Yönetene koşulsuz itaat!..
Olay kulağına geldiğinde Sultan tepki göstermemiş. Hatta cüretkârlığının bu kadarı karşısında keyiflenmiş. Durumu telafi etmeye söz vermiş…Velhasıl birkaç sanatçıyı sarayda, elinin ve kontrolünün altında tutmayı severmiş. Şarkı söylesinler, güldürsün eğlendirsinler, vatanperver şiirler düzsünler ama siyasi konularda asla fikir belirtmesinler istermiş…
Ama kader bu ya, sultanın ondan da hırslı bir oğlu varmış. On dokuz oğlundan biri! Bu evlat, saray efradını ardına alıp, babasını alaşağı etmek için harekete geçmiş o hafta…
Mahalle sakinlerinden kimileri ise bu hikâyeyi oldukça farklı naklederdi. Rivayete göre, şair kendisine cömertçe ödeme yapılmasını talep ettiğinde, küstahlığın bu kadarı karşısında öfkelenen sultan cezasını vermişti oracıkta: “Derhal dili kesile.”
Şairin dili kesildikten sonra dilimlenmiş, kızartılmış, yedi mahallenin kedilerine yedirilmek üzere. Kuyrukyağında da kızartılmış olsa kediler yüz çevirmemişler. Olayı kafesli pencere ardından seyreden şairin karısı, gizlice dışarı süzülmüş, parçaları toplayıp birbirine dikmiş. Eserini dikkatlice yatağın üzerine bırakıp, dili yeniden kocasının ağzına dikebilecek cerrah aramaya çıkmış. Ama kadıncağız odadan ayrılır ayrılmaz açık pencereden içeri süzülen bir martı dili kaptığı gibi uçmuş gitmiş… (Elif ŞAFAK/ Havva’nın Üç Kızı)
Böyledir benim memleketimin güzel halleri. Yıllardır despotluğu yaşadığından dili söyleyemez duruma düşmüş. Söyleyenin ya dili kesilmiş, ya boynu vurulmuş, ya da karanlık koğuşlarda yıllarca süründürülmüş. Ama susmamış nedense halk. Bir yolunu bulup kendini ifade etmeye çalışmış. Zalim unutulmuş gitmiş ama zulme uğrayanın adı, hikâyesi söylenir olmuş. Hatta hatta bir sokağa, bir caddeye, bir tepeye, bir köye ad olarak verilmiş.
Memleketimin ara sokağındaki levhayı okuyun ama bakıp geçmeyin. Kimbilir hangi zalimin, hangi direnişin, hangi ermişin gün yüzüne çıkmamış yaşanmışlığı vardır. Anadolu’nun, Anadolu’da bir yerin özgünlüğü, güzelliği bu olaylarda saklıdır. İşte Anadolu toprağı “Vatan” olarak bunun için saygındır, kutsaldır.
Tarihin akışına damgasını vurmuş bu ulusu, lütfen örselemeyelim. Önemsiz görmeyelim. Dağını, taşını, sokağını iyi tanıyalım. Çünkü bir gün lazım olur.
25 Nisan 2025/ORDU
Comments