Atanur Güneysu (İmam Atanur)
- Yavuz Kalyoncu

- 15 Kas
- 5 dakikada okunur

Ordu Gücüspor Kulübü’nün unutulmaz kalecilerinden, Atanur 1945 doğumlu. Perşembe’den Karakulakoğulları sülalesinden. Babası eski meslek dersi öğretmenlerinden Hasan Güneysu. Görevi gereği tayin olduğu Trabzon’da 11 yıl görev yaptıktan sonra, serhat şehri Kars’a tayin olur.

1957 yılında da Ordu’ya tayin olur. Ordu’ya gelen ailenin oğlu Atanur’un kendi anlatımlarıyla kısa öz geçmişi duygu ve düşünceleri;
“Çocukluğum Babam’ın görevi gereği, Trabzon ve Kars’ta geçti. Babam Ordu Sanat Okuluna motor atölye şefi olarak tayin olduğunda ilk tuttuğumuz ev Düz Mahalle’de Millet Düzü’ne yakın iki katlı bir evdi.

Futbol maçlarını izlemeye kadınlar bile gelirdi. Yere düşen futbolcular olduğunda üzülür, çığlık atarlardı. Futbolcu ve seyircilerin bağırtıları evden duyulurdu. Sesleri duyduğumda koşarak maçları izlemeye giderdim. Daha sonra babam okula yakın olsun diye, Elmalık Mahallesinde İğneci Fikriye ablaların evini kiraladı. Futbolu çok seviyordum ve Galatasaraylı Turgay Şeren hayranıydım. Bu yüzden kaleciliği tercih ettim. Reflekslerim çok iyiydi. Mahalle arkadaşlarımla uyumlu bir arkadaşlığımız vardı. Hemen hepsi de futbolu seviyorlardı. Kaynaşıp maçlara başladık.

Ordu Gücü ile ilk lisans
Ordu’da sınıflar arası ve mahalleler arası yapılan maçlarda yaptığım uçarak kurtarışlarla gündeme gelmiştim. Beni izlemeye özel gelenler oluyor, bu da benim hoşuma gidiyordu. Amatör maçların devre arasında Ordu Gücü kalecisi Gale gale Ferhat abi futbolu bırakmak zorunda kalmış, takıma kaleci arıyorlardı. Stadyumun arkasında beni izleyen Kör Saim lakaplı Ordu Güçlü abimiz beni yanına çağırdı. Gazete kağıdını dürüp büküp top yapıp benim reflekslerimi kontrol etti. Sonra; ‘Aferim, sen kimin oğlusun, nerede okuyorsun?’ Gibi tanıma amaçlı sorularla benden alacaklarını aldı ve ayrıldık. Aradan bir hafta geçti Orta okul ikinci sınıftayım, dersteyken sınıfın kapısı çalındı, Okulun hademesi; ‘Müdürbey Atanur’u çağırıyor’ dedi. Müdür beyin odasında Saim abi ve iki kişi daha vardı. Meğer Saim abi Ordu Gücü sporcusu imiş, Ordu Gücü idarecileri de Trabzonlu olan okul müdürü Mehmet Hacı Baloğlu’na Ordu Valisini araya sokarak izin alıp yaşımı büyütüp bana lisans çıkarttılar.
Amatör futbol hayatım Ordu Gücü ile başladı. Kalede yer aldığım ilk maçta Ferhat abinin tellerin arkasından beni izlemesi karşısında çok duygulanmıştım, 1961.


İmam Atanur
Haftada iki gün antrenmana maça çıkıyor, derslerimi de ihmal etmiyordum. Takımdaki herkesten küçüktüm. Kalede inanılmaz kurtarışlar yapıyor, bazen ben bile şaşırıyordum. Halen ortaokul öğrencisiydim. Orta Camiden okunan bir ezandan çok etkilenip, Merkez Ortaokulu giriş kapısı üstüne çıkıp İmam taklidi yapınca, arkadaşlar; ‘İmam Atanur’ lakabını taktılar.
Kalesine geçtiğim Ordu Gücü ile dört yıl şampiyonluk yaşadım. O yıllarda Ulusal gazeteler üç dört gün sonra, Ordu’ya geliyordu. Aldığım gazetelerde Turgay Şeren’in üç kaburgasının kırıldığını, Galatasaray’ın kaleci aradığını okudum. İlanın altında Coşkun Özar’ı ve Gündüz Kılıç yazıyordu. Arkadaşlarım teşvik etti. Karar verdim gidiyordum. Ailemin tek çocuğu olduğum için gönderilmedim. Çok üzüldüm, her zaman pişmanlık duyarım.
Ordu Gücü ile şampiyon olup guruplara giderken takviyeli gidiyorduk. Bir seferinde Şampiyon olmuş, bir seferinde de Giresun Ataspor’la oynayıp ikinci olmuştuk. O maçta çarpıştığım bir oyuncunun ayağı kırılmıştı çok üzülmüştüm. Yıllar sonra Giresun Milli Eğitim Müdürü olarak geldiğimde o futbolcu ziyaretime geldi. Güzel anılardı. Ordu Lisesinin de kalesindeydim. Bayramlarda okul futbol takımları okulun önünde yürüyüş yaparlardı.

Okul Takımı ile kalabalık seyircisi önünde heyecanı bol maçlar yapardık. (Ordu Lisesi, Ticaret Lisesi, Erkek Sanat Enstitüsü ve Perşembe Öğretmen Lisesi). Bu maçlarda hep biz şampiyon olurduk. Şehir stadyumu yağmurlu havalarda su topluyor yer yer gölleniyordu. Amatör liglere ara verilip saha bakıma alındı. Bizler de futbol oynayan arkadaşlarla stadın arkasında mahalleler arası maçlar organize etmeye karar verdik. Kapalı tribünün altında Kör İhsan lakaplı bir memur vardı. Onun odasında kuralar çekildi. Toplanan katılım paralarını da güvenilir diye Nuri ağanın Seyfi Odabaş’a teslim ettik. Her takım kendisine bir sponsor bulup farklı isimlerle sahaya çıktık. Alttaki fotoğrafta Sponsorluğumuzu bisikletçi Yılmaz abinin yaptığı Elmalık Mahallesi gençlerinden oluşan takımımız.

Yapılan maçlar sonunda şampiyon olmuş, toplanan paralarla takım halinde yeni açılan Buket Pastanesine giderek pasta yedik. Stadyum ikinci seneye de yetişmemişti. Tekrar ayni işlemleri yapıp takımlar kurup maçlar yaptık. Elmalık temsilcisi olarak biz finalde Selimiye Mahallesi takımı ile finali oynarken, kavga çıktı. Önce iki oyuncunun itişmesi ile başlayan kavga, herkese sıçradı, saha kenarında izleyenlerin de yakınlarına sahip amaçlı kavgaya karışmasıyla işler büyüdü, turnuva iptal edildi.
Eli değnekli İki Nene maçı nasıl durdurdu.
Yağmurlu soğuk bir Ekim ayı hafta sonu yapılan bir maçta, evde beni sabah kalkınca göremeyen anneannem, kızarak evden çıkıp arkadaşım Bahtiyar Tenteoğlu’nun babaannesini de alarak maçın yapıldığı sahaya gelip tüm engellemelere rağmen, ellerinde bastonlarla sahaya girmeyi başarırlar. Kendilerine düdük çalıp el kol hareketi ile sahadan çıkın işareti yapan Hakemi bastonla tehdit edip; ’Biz torunlarımızı düzde bulmadık’ deyip seyircilerin kahkahaları ve şaşkın bakışları arasında, kaleden beni, defanstan da Bahtiyar’ı yakalamaları, oyunu durdurmaları dünyanın başka hiçbir yerinde olmamıştır herhalde.
Lise yıllarım çok yoğun geçti. Okul Müdürümüz futbolu çok seviyordu. Sınıflar arası maçlar yapılıp, aralarından iyi futbolcuları seçip Okul takımı oluşturuluyordu.


Rize Lisesinin davetlisi olarak Rize’ye dostluk maçları yapmaya gittik, 1964. Voleybol ve futbol maçları yaptık. Lise son sınıfta Üniversite sınavlarında yüksek puan almıştım, ama son sınıfta iki dersten zayıfım vardı. Sene sonunu beklemek zorundaydım. 1965 Karabük Demir Çelik fabrikasının futbol takımı olan Demirspor’dan transfer teklifi aldım. Bu transfer teklifini Torun Mehmet’in kardeşi Nezir ayarlamıştı. Kendisi abisi aracılığı ile Ankara’dan bir kulüp arıyordu. Önce Ankara’ya sonra Nezirle birlikte Karabük’e gittik. Beşiktaş’ın ünlü kaptanı Nazmi Bilge takımın antrenörlüğünü yapıyordu. Tek kale yapıp beni de kaleye koydular. Kısa süren maçta bana pek top gelmemişti. Gelen topları da tutuş bekletmeden oyuna sokmuştum. Maç sonu Nazmi hoca; ‘Bir de Zonguldak’tan bir takımdan maç alıp denemek istiyorum’ deyip ertesi güne bir maç ayarlamıştı. O akşam çok güzel bir tesiste mühendislerin kaldığı misafirhanede ağırlandım. Hayatımda ilk kez küveti orada görmüştüm. Ertesi günkü hazırlık maçını kazandık. Nuri hoca; ‘tamam Atanur beğendik seni. Tesiste kal yemeğini de orada yersin, antrenmanları ihmal etme’ dedi. Lisansımı çıkarttılar. İki maç oynadık. Sonra param bitti. Nuri hocaya söyledim. O yıllarda Ankara, İstanbul ve İzmir takımları haricinde iyi para veren kulüp yoktu. Az sembolik bir parayla beni geçiştirdiler. Bu arada Ordu’dan gelen mektuplarda hasretin yanında futbolu bırak, elin ekmek tutsun. Oku mesajları vardı. Gurbet ve mektuplar galip geldi. Nuri hocaya ben gidiyorum dedim ve ayrıldım. Elimde hediye bir kazla Ordu’ya döndüm.
Bülbül deresinde Fırıncı Gündoğduların evinin orta katında oturuyorduk. Pamuk Bekir’lerin Bülbül Deresinde kazları, ördekleri vardı. Bir kaz da anneannem almış kendine eğlence yapmıştı. Benim getirdiğim kazla iki kazı olmuş, çok sevinmişti.
Lisede kaldığım derslerden sınava girdim, geçtim. O sırada Kabadüzspor kurulmuş, kulüp başkanı muhasebeci bir büyüğümüz, beni görüşmeye çağırdı; ‘Sana elli lira para, takımın antrenörlüğünü yap. Oyuncu al, çıkart. Ne yaparsan yap takım sana teslim‘ Dedi. Teklif hoşuma gitmişti. Hemen araştırmaya başladım. Amatör kulüplere girememiş boşta kalmış futbolculardan on sekiz kişilik bir takım yapıp stadyumda çalışmak için haftada üç gün antrenman saati alıp çalışmalara başlamıştı ki, üniversite sınav sonuçları açıklandı. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesini kazanmıştım. Takımı mecbur bırakmak zorunda kaldım.
Ankara’da dayım beni evine aldı. Okula başlamıştım. 1968 yılında eşim Aysel hanımla tanışıp 1971 yılında evlendik. Eşim sınıf öğretmenliğini bitirmişti. Seneler geçiyordu. Bir keresinde Şubat tatilinde Ordu’ya gelince yüksek tahsil yapan Ordulular olarak, ticaret lisesi futbol takımı ile bir maç yapmıştık. İlk tayinimiz Ordu’ya çıkmıştı. Ordu Milli Eğitim Müdürlüğüne uzman olarak göreve başladım. Sonra terfien Giresun İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığına, sonra il müdürlüğüne, daha sonrada Ankara’ya Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğünde şube müdürü, sonra genel müdür yardımcılığı derken 1997 yılında emekli olup Ankara’ya yerleştik. Bir kızım, bir torunum var. Şimdi kaleciliği evde torunumun karşısında kaleye geçerek onunla yapıyorum…”
78 yıllık hayat hikâyesini her şeyi yeniden yaşamış, bazen hüzünlenmiş çoğunlukla mutlu olmuştu. Onlar güzel şeyler yaptılar. Meyhane ve kahvehane köşelerinde gençliklerini çürütmek yerine spor yapmayı tercih ettiler. Yaşantıları ile örnek oldular. Birlik beraberlik mesajları verdiler.
Teşekkürler Atanur abi. Sevdiklerinizle birlikte mutluluklar.


Ordu Lisesinin kalesini koruyan iki arkadaş kaleci; Dursun Karamustafaoğlu ve Atanur Güneysu.












Yorumlar