top of page

Çiçekdağı’nın Yetimi: Neşet Ertaş!

ree

“Nerde Bir Türkü Söyleyen Görürsen, Korkma, Yanına Otur. Çünkü; Kötü İnsanların Türküleri Yoktur.” Neşet Ertaş

Üzeri, altın yaldız işlemeli ayetler yazılı bir örtüyle kapatılmış, yeşil bir tabutun içinde yatıyor usta!

Ahhh! Eller üstünde! Gidiyor usta!

Hiç sevmedi şatafatı, eğilmedi, bükülmedi… Doğduğu topraklarla gönül bağını hiç koparmadı… Hele şu; doğduğun yer değil doyduğun yer memlekettir safsatasına hiç fırsat tanımadı hayatında! Dünyayı gezdi, çok fırsatlar çıktı karşısına ama o hep aynı kaldı. Kırşehir’in yöresel ağzını bile değiştirmedi konuşmalarında… Başbakanla da aynı biçimde konuştu, köyündeki muhtarla da, çocuklarıyla da… Toprağa torpak dedi! Ve torpaktan gelip torpağa gideceğine mutlak bir inançla bağlanıp, o inançla yaşadı, bitirdi ömrünü!

O, gömleğini son düğülmesine kadar ilikleyen, temiz Anadolu insanının son sembollerinden biriydi…

Mütevazılığın tanrısı!

“Ben sazcıyım. Saz çalar türkü söylerim”

Diyebiliyordu ancak “Neşet Ertaş kimdir?” diye soranlara. ”Garip” bir sazcıydı “garip” bir türkücüydü Usta! Garip geldi şu yalan dünyaya ve geldiği gibi garip gitti.

“Ayaklarınızın turabı, gonullerınızın hızmatkarıyım”

Bilmeyenler için hemen açıklayalım Usta’nın “turab” dediği “toz, toprak” tır! Ayaklarınızın tozuyum!

“Bu halk senin ayaklarının tozuna kurban büyük Usta!”

Yazını kışa çeviren Leyla’ya yaktığı türküsünün sevip de alamadığı Leyla’sına ağıtı olduğunu kaç kişi biliyordu ki? Herkes kendi Leyla’sına yordu dinlerken! Ve dillerden düşmeyen Zahide’m, aşkların en temizinin, en felsefi hali değil de nedir ki?

”Ah yalan dünyada” derken, hangimiz kendimizden bir parça bulmayız…”Zülüf Dökülmüş Yüze” dediğinde Usta, hangimizin içindeki ses bile susmadı! Şimdi “Neredesin Sen?” bambaşka anlamlar taşımıyor mu bizim için, çok sevdiği yaşamdan öylece çekip gidince Usta “tatlı dillim/güler yüzlüm/a ceylan gözlüm/gönlüm hep seni arıyor/neredesin sen?” demek kalıyor, özlemle ve acıyla!

Çiçekdağı’nın yetimiydi Neşet Ertaş!

”Aman kalktı göç eyledi Avşar elleri!” bozlağı kulaklarımızda emanet Muharrem Ertaş’ın oğlu! Babasının ayakucuna gömülmeyi vasiyet etmiştir Usta! Oysa bir zamanlar ona “Devlet Sanatçısı” olması teklif edilmiş, UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” ilan edilmiştir. O, bunların hiç birine aldırmadı, mütevazılığı yaşam biçimiydi, kimseden tek şey talep etmedi, sadece babasının ayakucuna gömülmek istedi! Öyle de oldu! Babasının ayakucunda, dizleri dibinde çalıp söylemeyi öğrenmiş, bu meziyetiyle sevilmiş, baş tacı edilmişti! Her şeyini borçlu olduğu o ayakucuna gömülmek istemesi Usta’nın yaşam şeklinin doğal bir sonucuydu!

25 Eylül 2012!

Kuşluk vaktiydi. On altı gündür İzmir’de bir hastanede kanser tedavisi görüyordu Usta! Güzel haberler duymaktı hepimizin beklentisi… Ölüm bulaşmazdı Usta’ya! Bu kadar kolay gitmezdi o!

Dediler ki; bozlaklar yetim kaldı! Bildik ki; göçmüş Usta!

ree

Neşet Ertaş yaşarken de ölümüyle de adından hep çok söz ettirdi. Bu halk onun kıymetini hep bildi! Onu her dönem baş tacı etti! Yüreğinde taşıdı! O da halkını çok ve koşulsuz sevdi! O nedenledir ki; yüzbinler akın etti 26 Eylül 2012 ‘de Kırşehir’e!

Böğründe “Kırşehir Belediyesi” yazılı, yeşile boyanmış, kaba tahtadan çakılmış bir tabutun içinde, tabutun üzerinde, bir föy içinde A4 kâğıda yazılmış ve yapıştırılmış şeceresiyle, eller üzerinde gitti Usta! İlk zaman kızdım bu özensizliğe, ne bileyim daha özel bir tabut olabilirdi. O saçma A4 yerine daha derli toplu bir şey olabilirdi… Daha organize olmuş bir cenaze töreni olabilirdi… O olabilirdi… Bu olabilirdi… Biraz düşününce; Usta da böyle mütevazı gitmeyi isterdi be! Kaba tahtadan çakılmış, özensizce, üçüncü sınıf bir boyayla boyanmış, belediyeye ait bir tabutun içinde!

Son söz yine Usta’nındı elbette!

O son yolculuğa çıktığında, Kırşehir’in tüm sokaklarında ve bu ülkenin birçok yerinde onun türküleri çınladı, ana kucağı kadar sıcak o sesi dinlendi!

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın?

Ben de gülemedim yalan dünyada.

Sen beni gönlümce mutlu mu sandın?

Ömrümü boş yere çalan dünyada.

 

Ah yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

 

Sen ağladın canım ben ise yandım

Dünyayı gönlümce olacak sandım

Boş yere aldandım, boş yere kandım

İrengi gözümde solan dünyada

 

Ah yalan dünyada yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

 

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu

Sana karşı benim hayalim çoğdu

Felek bulut oldu üstüme yağdı

Yaşları gözüme dolan dünyada

 

Ah yalan dünyada yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

 

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı

Garip bülbül gibi feryadım kaldı

Alamadım eyvah muradım kaldı

Ben gidip ellere kalan dünyada

 

Ah yalan dünyada yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada...

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page