Uyuz Eşeğin Kerameti: İnanç Ve İhmalin Mirası!
- Birol Öztürk

- 3 saat önce
- 2 dakikada okunur

Dergâhına ve şeyhine, beton döker gibi sağlam bağlı bir derviş, tam elli yılını bu uğurda feda eder. Yaşlanınca artık iş görmez ve ürettiğinden çok tüketir olunca, şeyh buna yol verir.
Dımdızlak, sırtında yek pare bir libasla, dergâhın kapı önüne, bohça gibi bırakırlar bizim dervişi… Derviş dersen, dergâhtan başka bildiği yer yok, kulluktan başka bildiği iş yok. Günlerce ağlar, yalvarır yakarır dergâhın kapısının önünde. Ancak şeyh kararlıdır.
“Verin şuna bir uyuz eşek, çekip gitsin” der.
Tığ teber şah-ı merdan genç müritler, hemen, bir uyuz eşeği ite-kaka atarlar dervişin önüne ve bizimki anlar ki; artık bu kapıdan umut yoktur.
Çaresiz, alır uyuz eşeği, düşer yollara… Kâh uyuz eşek önde derviş ardında, kâh derviş önde uyuz eşek arkada, çölü aşmaya çalışırlar. Çölü yarı etmemişlerdir ki, uyuz eşek nalları diker. Derviş, tek mal varlığının ölmesine pek üzülür. Ağıtlar yakarak, için için ağlayarak gömer uyuz eşeği, ölüp de düştüğü yere.
Dervişin ağıtlarını ve içli içli ağlamasını duyan bir kervan, yolunu dervişin olduğu yana doğru değiştirerek olup biteni anlamak ister.
Kervanbaşı,
“Yahu hayırdır. Nedir bu feryat-ı figan?”
Derviş, tüm bu ağıtların, ağlamaların bir uyuz eşek için olduğunu söylemekten çekinir-utanır.
“Bu mezarda yatan” der ve hıçkırığa boğulur.
“Bu benim şeyhimdi. Bu öyle bir şeyh ki; uluların ulusu, ermişlerin ermişi. Hacca gidiyorduk, dayanamadı ve öldü. Feryadım da ağıtım da, bu acımdan dolayıdır” der.
Kervandaki herkes bu hikâyeden çok etkilenir. Dervişe bi miktar para verirler ve şeyhinin mezarının etrafını çevirmesi için çalı çırpı biriktirirler. Derviş parayı alır ve çalı çırpılarla uyuz eşeğin gömülü olduğu yeri çevirir.
Bu arada kervanlar arasında, bu, uluların ulusu, ermişlerin ermişi şeyhin mezar yeri mübalağa anlatılır. Artık kervanlar yollarını bu mezarın olduğu yerden geçirmekte, uzun molalar vermekte ve mezarı bekleyen dervişe hediyeler paralar vermektedir. Derviş dersen, uyuz eşeğin mezarını da türbeye çevirmiştir.
Zaman içinde uyuz eşeğin türbesinin bulunduğu mahal, kendi çapında bir ticaret merkezi haline gelir, alır yürür. Bizim uyuz eşeğin türbesinin civarı da, dergâha döner. Derviş dersen, resmen halifedir artık.
Dönelim ta başa, hani bu dervişi dergâhından dımdızlak kovan şeyh vardı ya, o şeyhe sık sık derler ki;
“Çölde bir dergâh, o dergâhta bir şeyh türbesi vardır ki, artık herkes o dergâha, o şeyhe gitmektedir. Senin şeyhliğinin de, dergâhının da bir hükmü kalmadı”
Şeyh, iki eline iki değnek alaraktan, dizleri sızlayaraktan, elleri titreyerekten varır uyuz eşek türbesine ve de dergâhına. Bir de bakar ki, kapısından kovduğu yaşlı derviş.
“Hayırdır” der.
“Nedir bu şeyh hikâyesi?”
Dedik ya, derviş bu şeyhe beton döker gibi sağlam bağlıydı diye, bundan olsa gerek yalan söylemeyi içi kaldırmaz ve olup bitenleri ayan beyan anlatır şeyhine.
Şeyh, hiç lafını kesmeden dinler dervişi ve gülümseyerek.
“Sıkma canını” der.
“Senin türbede yatan şeyhin dedesi de, benim dergâhtaki türbede yatıyor”












Yorumlar