YALIN AYAKLI ÇOCUKLAR!
- Birol Öztürk

- 5 Eyl
- 3 dakikada okunur

Bizim zamanımızda ilkokul beş, ortaokul üç ve lise üç seneydi… Yabancı dil eğitimi ortaokulda başlardı ve üç seçenek vardı; İngilizce, Almanca ve Fransızca… Mesela bir Çince, Japonca, Çekçe, Bulgarca ya da Yunanca ve özellikle Rusça yabancı dilden sayılmazdı, herhâlde.
Her şeyin az, askerliğin uzun ve İsviçre Alpleri ‘ndeki Heidi’nin tıpkı bizler gibi yalın ayak gezdiği yıllardı. Hadi bizimki azgınlıktandı, ya bu Heidi’nin zoru neydi? O muhteşem doğa içinde, hayvanlarla iç içe ve dedesinin derin sevgisiyle “Holladio! Holladio!” diye şarkılar söyleyen Heidi niye yalın ayaktı ki?
Ortaokul’da zorunlu olaraktan önümüze konulan “yabancı dil” kurayla sahibini bulurdu ve bahtıma Almanca çıkmıştı. Öğretmenimiz Yaşar Türkmen… Lise bittiğinde yabancı dil seviyemiz Türkçemizden, Türkçemiz yabancı dil seviyemizden beterdi…

Almanca’da “verdingkinder” diye bir kelime vardır ve “sözleşmeli çocuklar” veya “sözleşmeli çocuk işçiler” gibi bir anlamı vardır. Ancak gerçek manası “çıplak ayaklı çocuklar” dır yani “yalın ayaklı çocuklar”; vicdan her şeyi gerçek manasıyla görüyor.
Verdingkinder, İsviçre’de 1960’lara kadar yoğun olarak işleyen ve 1981 yılına kadar varlığını sürdürüp o yıl kaldırılan sistemin adıdır.
Sistem, korkunç!
Toplumun en savunmasız, en masum, en günahsız kesimini hedef alıyor sistem; çocukları… Bu çocuklar; evlilik dışı doğanlar başta olmak üzere; boşanmış ailelerin, devlete borçlu ailelerin, “gezginci” manasına gelen “Yeniş Kökenli” lerin çocuklarıdır.
En temel ortak yanları yoksulluklarıdır. Yoksulun da yoksulu bu çocuklar kamu gücü ve zoruyla, tıpkı vergi gibi alınır, ucuz emek gücüne ihtiyaç duyan yoksul çiftçi ailelerin yanına verilir… En ağır işlerde, yarı aç yarı tok, üst baş perişan hâlde çalıştırılıp; fiziksel, duygusal işkence ve istismara maruz kalır… Ha bir de işin içinde “kilise” vardır. Tüm bu boklar, kilisenin “uygundur” fetvasına dayandırılarak yenilir ki boku yiyenlerin ve seyircilerin vicdanları ayaklanmasın diye… “ Vicdan karinesi” din istismarı ve Tanrı’yla korkutmakla, aldatmakla bastırılır. Hangi çağ olursa olsun, hangi medeniyet olursa olsun din, sosyal ve ekonomik hayata el attı mı… Neyse ya…

Yoksulun da yoksulu, yoksulluk Tanrı’sı bu çocuklar, sabi sübyan, yoksul çiftçi ailelerin yanına verilirler ki; en önemli üretim faktörü “emek” in maliyeti sıfırlansın ve bu çiftçiler devlete yük olmadan üretim yapsınlar ki, büyüme ve kalkınma hedefleri tutsun. Yoksulluğu yoksullukla çözmek gibi bir şey; yani bizdeki “çivi çiviyi söker, budur bunun ilacı” hâlleri.
Sistem şeklen, yoksul çocuklara hayatlarını devam ettirecekleri, hayatlarını kazanma deneyimi aşılamak gibi bir maskeyle sunulsa da o işkence ve istismar, mevzunun esasıydı. Yoksul çiftçiler ihya olsun diye, bu zavallı ve yoksul çocuklar önlerine atılırdı ve bir daha ne arayan ne de sorun olurdu. Bir de kilisenin “caizdir” hükmü vardır, daha ne olsun!
Bu köle çocuklar ve bu vahşi sistem, yirminci yüz yılda Avrupa’nın göbeğinde, öve öve bitiremediğimiz İsviçre’de yaşıyordu ve ayırt edilsinler diye de yalın ayak bırakılıyordu. Yalın ayakları, ömürlerimin yaftasıydı.

Verdingkinder çocuklar, büyüdüler ve o çiftliklerde yaşanılan dehşeti, vahşeti anlatmaya başladılar da insanlık gaflet uykusundan uyandı. İsviçre devleti 2013 yılında hâlâ hayatta olan verdingkinder çocuklarından özür diledi; bu özür bir dilekle geçti mi! Hiç sanmam! Böylesi durumlarda Cemal Süreya’ nın “gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor” sözleri gelir oturur kaşıma. Verdingkinder çocukları yüz yaşına geldiklerinde bile unutmamıştır yaşadıkları o cehennemi.
İşte yalın ayaklı Heidi’nin esas hikâyesi böyledir. Hayat, Japon işi çizgi filmler gibi bir şey değildir…
Bizde, kendimizi sürekli hor görme ve gömme, “burası Türkiye, burada her şey olur” gibi bir olumsuzlama kültürü vardır ve kökü de epey derindedir. Tamam, kabul! Bizim hiçbir şeyimiz iyi değil(!) ama emin ol, inan onların da her şeyi iyi değil! Asırlardır devam eden o Batılılaşma güzellemesinin ayarını doğru yapmak gerekiyor.












Yorumlar