Sokak Dediğin Çocuk Demekti
- Birol Öztürk

- 10 Eki
- 2 dakikada okunur

Ne diyordu o şarkının bi yerinde?
“Anlatır eski beni, şimdiki bana”
Zaman, eski “beni” şimdiki “bana“ anlatmaya ayarlıdır esasında. Geçmiş bir toz bulutu gibi rüzgârla havalanıp da başka bir rüzgârla yok olup gitmiyor azizim, geçmiş eski “ben” de dipdiri yaşıyor, yeter ki sen anlatmayı dene şimdiki “bana”.
Mesela her mevsimin bir oyunu vardı çocuklar için ve her çocuğun bir oyunu ya da her oyunun bi çocuğu... Tüm oyunlar için tek adres sokaktı. Sokak demek çocuk demekti. Çocukla anlam kazanırdı sokak , çocukla “mutlak sokak“ olurdu tüm sokaklar.
Yakan top vardı mesela, menekşe ve papatyaların koyun koyuna açıp, dirilen yeryüzünü kardeşçe sardığı ve artık günlerin uzamaya başladığı mevsimde ve her fırsatta cümbür cemaat gidilen pikniklerde oynanan...
Sonbahar rüzgârını şeytan uçurtmasıyla doldurmak, soğuk ve ıslak kış aylarında zemin katının betonu dökülmüş inşaatların kolonları arasında topaç çevirmek...

Mevsim gözetmeksizin ve illaki akşamüzerleri saklambaç... Seksek ve en nihayet beştaş...
Beştaş, adı üzerinde beş çakıl taşıyla oynanırdı. Böyle misket iriliğinde, düzgün taşlarla ve yine sokakta, toprağa oturarak oynanırdı ki, bu nedenle de sıcak mevsimlerin oyunuydu.
Oyunlarımız en az iki kişilikti, oyun bile olsa imkansız şeydi yalnızlık.
Beştaş için de en az iki çocuk gerekiyordu. Oyun, şimdiki çocukların bilgisayar oyunlarındaki “Level” gibi aşama aşamaydı. Bir üst aşamaya geçmek için mevcut aşamayı başarıyla geçmek gerekiyordu. Geçemediğinde oyun sırası diğer çocuğa/çocuklara geçiyordu ve tüm aşamaları geçen oyunu kazanmış oluyordu.
Önce beş taşın beşi de, beşi bi yerde olaraktan rastgele bırakılırdı yere ve taşlardan biri havaya atılır aynı anda da yerdeki taşlardan biri, tavuğun darı gagalaması gibi, hızlıca ve diğer taşlara dokunmadan alınıp aynı elle havaya atılan o taş havada yakalanırdı. Bu, her bir taş için yapılırdı ve bu aşama geçilince bu defa taşlar ikişer ikişer alınırdı, havadaki taşı yere düşürmeden… Sonra üçü bir anda ve sonra kalan diğeri... Köprüsü, çırpması derken o aşamalar giderek zorlaşır ve oyun da bir o kadar zevkli hale gelirdi.
“Şimdiki çocuklar mutsuz“ ya da “Şanssız” gibi boyumu aşan ya da haddim olmayan laflar edecek değilim. Çocukluk mutlak mutluluktur ve bu ancak yaş gelip de kırkı aşınca daha bi iyi anlaşılıyor sanki. Gün gelecek, bir şekilde herkes kendi eski benini bugünkü banasına anlatacak.
Ve işte o zaman anlayacak herkes gerçek hikâyesini...
Kimimiz anlatacak kimimiz sadece anacağız, hepsi bu.
Tut ki ceylanım dereye iniyor
boncuk saça saça
Saçtıkları tespih
İmamesi çocukluğum olaydı…













Yorumlar