top of page

Kendine iyi bak...

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


1989 yılıydı, 1990’a az bir zaman kalaydı… Gençliğin çocukluğu o hoş yaşlardaydık, başımızda kavak yelleri, ülke yine yangın yeri…

Ahmet Kaya diye bir adam çıkmıştı 1986 yılında “Ağlama Bebek” adlı kasetle… Kaset kapağındaki görsel; sakallı, fırça bıyıklı bir adam resmiydi ve daha epey bir süre Ahmet Kaya’nın fotoğrafını göremeyecektik.

12 Eylül 1980 faşizminin tahakkümü 1983 yılı genel seçimlerinde Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin yani ANAP’ın kazanmasıyla sözüm ona bitmişti ya, 1990’lara giden yolda ve dahi 90’ların tamamında “Beyaz Toros” larla örecekti faşizm, anayurdu dört baştan. 12 Eylül kültürü 1990’larda “Derin Devlet” eliyle ruh ve beden bulurken “Dağdaki Kurt” sosyalizmin kalesi Sovyetler Birliği çöküyordu; Glasnost ve Perestroyka ve Gorbaçov…

Çok uzakta öyle bir yer var

O yerlerde mutluluklar

Bölüşülmeye hazır

Bir hayat var

Ahmet Kaya, çok güçlü sözler ediyordu ve biz, bağlama böyle de çalınırmış diye şaşırıp kalıyorduk. TRT’nin “Türk Halk Müziği Korosu”ndaki gibi yani alıştığımız gibi değildi Ahmet Kaya’nın bağlama çalışı; kavga eder gibiydi, slogan atar gibiydi, mermi sıkar gibiydi, ne bileyim işte mesela yazılama yaparken polise enselenmemek için kaçan 1980 öncesi gençlik gibiydi… Ahmet Kaya’nın bağlama çalışı bir semt pazarında korsan gösteri yapmak gibiydi.

Fakülte kantininde aniden patlayan sağ sol kavgası gibiydi. Devrim gibiydi mesela… Demirci Kawa’nın Dehaq’ın zulmümü yerle bir edip halkını yeni bir çağa taşıması gibiydi. Spartaküs’ün köle ordusunun Bedreddin’in açlar ordusuyla birleşip de “Güneş Ülkesi”ni kurması gibiydi.

Yani öyle işte bilmem anlatabildim mi!

“Çok uzakta öyle bir yer var”dı ve o yerde yaşam bölüşülecekti; insanların adlarını bile yüksek sesle söylemekten korktuğu o yıllarda Ahmet Kaya, insanlığa “bölüşülmeye hazır bir hayat” sunuyordu.

De ki anlamış mıydık; kesinlikle hayır!

Bu ülkede hiçbir zaman hiçbir şey öyle “mükemmel” olmadı be aga! Olmayacak da!

İşte böylesi hislerdeydik 1989 yılıydı, lise ya bitmek üzereydi ya da yeni bitmişti ve 1990’a az bir zaman kalaydı; Ahmet Kaya “İyimser Bir Gül” diye bir daha fısıldıyordu kulağımıza…

Bu kaset öyle bir kasetti ki; mesela okey oynuyorsun ve elinde çift okey var, ara taşa bekliyorsun ve taşın biri çıkmış. Yerde tek balya taş kalmış ve sen, okey atmadan bitmeyi yediremiyorsun kendine… İşte, “İyimser Bir Gül” tam olarak o ara çıktı; yerde tek balya taş kalmışken ara taşı çekmiş ve okey atmıştık!

Uyandım seni düşündüm

Birden bire duvar birden bire gece yarısı

Uyandım seni düşündüm ay yar

Ay göğsümün

ay göğsümün sol yarısı

Su bulanınca

Meydanlarda sesin

Sesin

sesin yırtılınca

Hiç dostun kalmayınca

Sarsılmış bir ömrün basamaklarından

Görüşmeye gel ne olur

İyimser bir gül olsun dudaklarında

Sigaramız “Birinci” sürdüğümüz ömürler ikinci, üçüncü sınıftandı. “VİTA” kutusu içindeki yağ bitince, çiçek dikilirdi boş kutuya keza devir, topuğu yamalı çorap, dizi yamalı pantolon devriydi. Devir, tutum, kanaatkârlık ve şükür devriydi. Emek, en yüce değer olsa da ne söz, ne yetki ne de iktidar emekten yanaydı, halktan yanaydı.

“İyimser Bir Gül” kasetindeki “Adı Bahtiyar” kasetin de adının da önüne geçen bir hikâyeydi. Keza suçu “saz çalmak” bir adamdır Bahtiyar, öğrendiğim kadar!

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page