top of page

Karagöl'den Kar Bağışlamak

ree

Bunlar iki acar arkadaş, iki ayrılmaz dost, kan bağı olmasa da bin yıllık akraba kadar yakınmış. Öyle zamanlar oluyormuş ki aralarındaki bu muhteşem yakınlığı tanımlayacak ne kelime, ne de bir cümle bulabiliyorlarmış. Yani değil kelimeler, bilcümle cümleler kifayetsizmiş. Şu yeryüzünde bir tek birbirlerini en doğrusu, en dürüstü, en namuslusu, yani her şeyin en en en eniymiş olarak bilir ve kabul ederler, diğer herkesi her şeyin en kötüsü sayarlarmış.

Düşe kalka, bata çıka yaşayıp gidiyorlarmış... Öyle çokça malları mülkleri, paraları pulları olmasa da Karun’un Hazinesi gibi değerli dostlukları varmış ya, işte bu dostluk mutlu ve huzurlu olmaları için yeterliymiş.

Bir yaz günü, gelincik ve papatyaların iç içe açtığı bir tarlada saçlarını rüzgâra, gözlerini bulutlara kaptırıp sohbete dalmışlar ve ne hikmetse bu zamana kadar hiç etmedikleri türden bi muhabbete dalmışlar bu sefer.

“Biz gerçekten çok iyi dostuz değil mi?” demiş kısa ve şişman olanı, sesinin tonunda da sorunun gizli ve açık öznesinde, yükleminde, etken ve edilgen fiilinde, tüm nesne, zarf, zamir ve zaman eklerinde de bariz ironi saklayarak.

Elbette sorunun ve ses tonunun ironik dalgasını çakozlamış uzun ve zayıf olanı. Çakozlamış ama bozmamış işi.

“Tabi lan” demiş, çok beklemeden.

Kısa ve şişman devam etmiş, etli burnuna konan bir sineği parmakları kısa ve küt eliyle kışkışlarken.

“İki evin olsa mesela, birini bana verir misin?” demiş.

Zayıf ve uzun olan, bıyık altından gülmüş. Değil iki evi, kendi namına ayakta durabileceği ebatta bir saçak altı bile yokmuş.

“Ne demek oğlum ya? Veririm tabi, kardeşiz biz!”

Şişman ve kısa aldığı cevaptan memnun, paça dudakları etli ve enli yüzüne doğru kılıç yarası gibi açılarak gülümsemiş ve devam etmiş.

Peki iki araban olsa birini bana verir miydin ”

Uzun ve zayıf, dirseğinin üzerine doğrulup hafiften bir göz atmış arkadaşının etli ve memnun yüzüne. Değil arabası, ayağına giyeceği doğru dürüst bir potini bile yokmuş. Bizim buralarda “Karagöl’den kar bağışlamak” diye bir tabir vardır, durum tam da bundan ibarettir, bizimki Karagöl’den kar bağışlama bonkörlüğüyle;

“Elbette veririm lan, deli misin” demiş.

Bu defa kısa ve şişman, dirseğinin üzerine yüklenip yanlayarak arkadaşının suratına bakmış göz ucuyla.

“Peki” demiş.

“İki tavuğun olsa birini bana verir miydin?”

“!”

Susmuş zayıf ve uzun, epey bir süre susmuş, öylece de donup kalmış, gık dememiş çünkü iki gün önce edindiği iki tavuktan elde edeceği yumurtaları satarak yolunu bulma hesapları yapmaktaymış.

Her bir şeyi, hayatı ve hayatın her bir bokunu paylaşmaya hazır iki arkadaş, söz konusu iki tavuk olunca sus pus oluvermişler, çünkü paylaşabilecekleri iki tavuk vardır...

Anladın değil mi? Hadi gözlerinden öperim birer birer...

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page