top of page

İtilmiş ve Kakılmış

“Merhaba ben Gakılmuş, bana kısaca Gak diyebülüsüz. Bu da benim gocam İtilmüş, ona da kısaca üt diyebülüsüz”

“Allah belanı versun gutup ayusu”

“Lan gakılmış seni doogmem için bi sebep bulduuuun buldun, bulamadın dayaaa yidin”

Yasemin Yalçın ve İlyas İlbey’in “Yasemince” adlı komedi programındaki “İtilmiş ve Kakılmış” karekterlerini hatırlıyorsun değil mi!

Kentin kıyısında, yoksulluğun başkentinde bir konduda, çoluksuz çocuksuz yaşardı İtilmiş ile Kakılmış... Kakılmış(Yasemin Yalçın) evlere temizliğe giden gariban bir gündelikçidir. Üç kuruş için sabahın köründen yatsı namazına kadar çalışır dururdu.

İtilmiş’se (İlyas İlbey) boş gezenin boş kalfası, kaldırım mühendisiydi... Tembel, miskin, cahil, görgüsüz, zalimdi... Kakılmış’ın alın teriyle kazandığını dayak ve işkenceyle elinden alıp kumara, at yarışına yatıran İtilmiş, Kakılmış’ı insanlıktan çıkarana kadar dövmeyi yaşam şekline dönüştürmüştü. Bir de kendine has dövme stili vardı; Kakılmış’ı saçından yakalar ve kendi etrafında 360 derece döndürürken hakaret eder, aşağılardı.

Kakılmış’sa sadece;

“Allah belanı versun gutup ayusu”

Diyebilmektedir. Keza Kakılmış, bu İtilmiş’in kuldan, yasalardan, devletten belasını bulacağına inancını çoktan yitirmiştir.

1993 yılında “Haşlama Taşlama” adıyla Show TV’de başlayan bu macera, kanal kanal dolanarak 2005 yılına kadar güldürdü bizi.

İnce ince yasemince

Her mevzuya dokunduk

Her mevzuda yasemince

İnce mevzular bulduk

İtilmiş, Kakılmış’ı her anlamda sömürüp de işkence ederek döverken hep beraber güldük, eğlendik. Yeni bölümleri haftada bir yayınlanırdı ve o yeni bölümlerin yayınlanacağı akşam kilitlendik ekrana.

Dertlerimizi içimize attık

Kahkahalardan buket yaptık

Üstüne biraz hüzün kattık

İnce ince yasemince

Yasemin Yalçın ve İlyas İlbey’e zerre lafım yok, olamaz da. İkisi de işini çok iyi yapan çok değerli sanatçılar. Zaten diyor ya jenerik şarkısında;

Her mevzuda yasemince

İnce mevzular bulduk

Diye... Daha ne deseydi;

“Ruhunuzun pisliğini görüp sanattan aldığımız güç ve destekle suratınıza vuruyoruz, ne kadar boktan olduğunuzu anlayın” mı deseydi!

İtilmiş, Kakılmış’ı zevk için zevkle döverken biz ne biçim eğlenmiştik be! Olsa da yine eğlensek(!)

***

Memnun Kaygısız!

Hatırladın mı?

Sabriye, Terbiye ve Kafiye adında üç eşi ile hangisi hangi eşinden, ismi nedir bilmediği otuz altı çocuklu Ordulu bir hovarda, asalak, şark kurnazıdır bu Memnun Kaygısız. Üç eşi, otuz altı çocuğu ve bir de zatı şahanesiyle İstanbul’daki asker arkadaşının evine çöker Memnun Kaygısız. Macera da böylece başlar...

Rahmetli Ercan Yazgan canlandırmıştı Memnun Kaygısız’ı ve ben, Bizimkiler’deki kapıcı Cafer’in üstüne çıkamaz, o çıtayı aşamaz sanıyordum ya, bunlar harbiden sanatçıydı, yaptıkları her proje bir diğerini aşıyordu. Onlar vakti saati gelip de çekip gittiklerinde orta yerde koca bir boşluk kalmış olmasını şimdi çok daha iyi anlıyoruz, özlemle...

Televizyon “seyretmeyi” severim. Bu konuda hiçbir zaman işin artistliğine de gitmedim.

“Ay ben televizyondan nefret ederim”

“Televizyon aptal kutusudur”

“Sadece haberlere ve belgesellere bakarım”

Türünden lüzumsuzluklara da itibar etmedim. Şu kadarını söyleyeyim ; ben, televizyon seyrederim abi ve asla izlemem...

Farkı ne mi?

Onu da sen bul!

Neyse dönelim Kaygısızlar’a... Muhteşem bir kadroydu be; rahmetli Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Yılmaz Köksal ve bugün hâlâ sanat dünyamıza renk katan Rıza Pekkutsal, Şoray Uzun, Çiçek Dilligil gibi isimler...

Yine kadının meta olarak görülmesi ve icabında bir erkeğin en az üç kadın üzerinde şehvet hakkı olduğu gözümüze sokulurken biz çok ama çok eğlendik.

Elbette o güzel sanatçı kadrosuna lafım yok. Ne deselerdi yani;

“Medeni Kanun bilmem ne, siktir et hacı abi; başı sarıklı, kıçı şalvarlı, yüzü sakallı, sözü Arabi bir yobaz bul, çak imam nikahını dünyayı düz” mü deselerdi?

1994’te Kanal D ‘de yayınlanmaya başlanan Kaygısızlar, 1998’e kadar nefessiz seyredildi; bir koca güruhsa itinayla izledi. Seyredenler bu satırları yazdı, okudu ve anladı. İzleyenler, sarık, şalvar, sakal ve yalanla kadınların göbeğine dualar yazıp tecavüz etti, edilenlere kayıtsız kaldı ve ne yazık ki savundu.

Memnun Kaygısız, üç eşi başta olmak üzere tekmil kadın cinsiyetini ne biçim bir gözle istismar eder ve bu durum bize nasıl komik gelirdi de eğlenirdik; olsa da yine eğlensek(!)

Kirli havasına, kesik suyuna

Biz geldik İstanbul; al kollarına

İki eksik kırk fazla

İsmail bizi sakla

İki eksik kırk fazla

İstanbul bizi sakla

Kaygısızlar

Pek gamsızlar

Biz bize benzeriz

Bizler kaygısızlarız

90’ları geride bırakıp da 2000’lere yani ikinci milenyuma gelince her şeyin sihirli bir değnek deymiş gibi değişeceğine tüm bilinçaltınızla inanmıştık. Bilinç dediğin benliği terk edeli epey olmuştu hani.

Toplumsal bilincin beyin ölümü tamamdı ve son kaleydi bilinçaltı. Ondan ötürü işte gündüz vakti havai fişek patlatarak kutlamıştık 2000 yılının ilk doğan gününü...

Oysa ne kadın ve çocuk istismarları bitti ne de kadın cinayetleri... Bendenizse televizyon seyretmeye devam ettim. Can çıkar huy çıkmaz!

***

2011-2013 yılları arasında ATV’de yayınlanan Alemin Kralı tam da beklediğimiz, özlediğimiz komedi dizisiydi.

Şafak Sezer, Oya Başar, Metin Yıldız, Evrim Akın, Sezai Aydın, Hamdi Kahraman gibi sanatçıların birbirinden müstesna performanslarıyla pek bir eğlendik.

Metin Yıldız, Kubat Otuz şubat rolünde ve fırıldağın tillahı bir spotçudur. Eşi Nihale’yi Ececan Gümeci canlandırıyordu ki bu rol için zinhar başkası olabilemezdi, hakkını bir tamam veriyordu yani.

Kubat, akla mantığa sığmaz yöntemlerle akla mantığa gelmez sebeplerden ötürü Nihale’yi döverdi, bu öyle bir dövmek ki “öldürse de kurtulsa kadın” dedirten türden. Nihale, artık dayak arsızı olmuştur. Kubat, olur da bir gün pas geçerse dayağı, Nihale bunalıma girmektedir

“Kubat öküzü artık beni sevmiyor” diye.

“Allahım Allahım Kubat’ım öküzüm”

Kubat, Nihale’yi fantezili döverdi ve biz çok eğlenirdik. RTÜK dedikleri o zamanlarda da vardı ve nedense sallamazdı yine “Kadına yönelik şiddet içerikli” programların cirit atmasını. (Yalnız bir ara bu dizi için “Kadına şiddeti özendirme“ gibi bir sebeple bir işlem başlatılmıştı diye hatırlıyorum... Haksızlık da etmeyelim)

Kükre aslanım, hayır hayır yok

Bu gece hayır hâlim yok

Yedi bela bu evde ben aslan kralım hep

akıllı ol

Ekmek aslanın ağzında

Evin içi bile bi uçurum aslında

Düşerim korkusu değil aklımda

Diyemem giderim dönmem geri

İstedim dedi hayır

Bu gece dedim, hayır

Ne zaman desem, hayır

Kralım aslan yalan mı, hayır

Evden Mısır Çarşısı’na giderim

Hergün ki gibi pet shopa girerim

Dedikodu kazanı kaynar özelim

Bu arada Alemin Kralı’nın Aslan Kral’ı Şafak Sezer, Mısır Çarşısı’nda pet shop işletmektedir ki hâlâ anlam verebilmiş değilim neden lokumcu değil de pet shopçu olduğuna...

Diziye can veren sanatçılara zerre lafım yok tabi ki... Ne yani;

“İkinci milenyum çağında mağara devri zihniyetindeki o bok çuvalı algını, o sapkın ruhunu gözüne sok” mu deselerdi!

Kubat’ın Nihale’yi fantezili dövmesi nasıl komik gelirdi de eğlenirdik; olsa da yine eğlensek(!)

***

Evet dediğim gibi severim televizyon seyretmeyi, televizyon muhteşem bir icat. Dikkatle seyrederim ve dikkat ederim izlememeye...

Bunca lakırdıyı da seyretmekle izlemek arasındaki o kocaman algı farkına dikkat çekmek için ettim. Umarım o dikkati çekebilmişimdir.

Şu raddeye kadar tık yoksa şundan emin ol; kadına şiddeti ve istismarı karikatürize ederek önümüze birçok proje sürülecek ve biz yine çok eğlenerek kah kah güleceğiz.

Allah gülmekten ayırmasın!

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page