top of page

HARMAN

ree

Harmanda gecelemek;

Bolaman deresinin aktığı kanyonda akşam erken olur, güneş dağ başından, yamaçlardan çok önce kaybolur. İşte bu derenin kenarında Mahmutevyanı denilen yamaç bahçenin vadiye indiği düz harman yerinde güneş çekilince ışık azalır renkler solar, yapraklar lâciverte, yosunlar kahverengine, kayalar siyaha, cam göbeği koyu maviye dönüşür tabiat gecenin rengini alır. Akarsuyun taşlardan atladığı, kayalardan düştüğü yerlerde, yuvarlak derin gözelerde köpüren suyun ışıltısı hava karardıkça daha bir belginleşir, gündüz kuş ve insan seslerinin yankılandığı kanyonda gece ağustos böceklerinin cır cırı, gece kuşlarının garip küskün ötüşü, göden sesleri, akarsuyun çağaltısı ve ateş böceklerinin pırıltısı kalırdı.

ree

Çadırın başında asılı fenerin ölgün sarı ışığı harmanın ancak yarısını ışıtıyordu. Gece ıssızlaşan harmanda güvenlik önlemi olarak bir girebi bir de uzun huzmeli elfeneri vardı.

Harmanda hırsızlara gözdağı vermek için her gün birkaç mermi yakanlar da olurdu, dağlarda yankılanan tüfek sesi ciddi bir uyarı, bir ihtardı.

Harmanda gecelemek kolay bir iş değildi, evden ocaktan ayrı kalmayı herkes göze alamaz, harman bekçisi olarak bir adam tutar kendisi sıcak yatağında yatardı.

Bizim harman’da en çok Argun ağbim gececi kalırdı. Harmana taşınmadan önce çadırda gerekli çaydanlık, cezve, kahve fincanı, bardak, termosta sıcak içecek (kakao), bakraçta yoğurt, sefer tasında yemek ve mayalı ekmek (mısır ekmeği) hazırlanır, ağbim evden ayrılırken sırtı sızavlanır, arkasından kul euzu bi rabbin nâs…” okunarak uğurlanırdı.

Bizim çadırda tüfek yoktu ama ağbimin 7.65 Kırıkkale tabancası ve iki şarjör mermi vardı.  Ayrıca bir teneke gazyağı, T.K. (Tahsin Kademoğlu) rümuzlu kendir çuvallar, topuzlu kancalı seyyar el kantarı, gaz ocağı, su testisi, boyalı ispirto, tentürdiyot, tırmık, tahta kürek, şemsiye, çizme, yağmurluk ve su geçirmez branda bulunur, çadırın orta yerine çakma bir kerevet kurulup üstüne yün döşek yastık ve yorgan atılırdı. Yatak çok rahat olmamalı, gece harmancı tık deyince uyanmalıydı.

Harmanda serili gavşaklar günde iki kere tahta kürekle çevrilip alt üst edilir veya ayak vurarak sıra sıra yol yol açılırdı. Evde harman bekçisinin sevdiği yemekler pişirilir sefer tasıyla ya da kalaylı bakır sahanlarla harmana götürülürdü. Gündüz yardıma gelenler akşam evine dönünce harman ıssızlaşır, yalnız gece başlardı.

Gece duru lâcivert gökyüzünde titreşen yıldızların ve samanyolunun insanı esrikleyen bir havası vardır, yıldızlı geceler romantik duyguların estiği bir ortamdır. Harmanda gecelemek yöre insanına yılda bir yalnız kalma, başını dinleme olanağı sağlar, arınma durulma fırsatı verirdi. Yalnız adam gelecek hayalleri kurar, fındık ertesi yapılacak işleri kurgular, yıldızlara bakarak kâinat ve hilkat (evren ve yaratılış) üzerine düşünceye dalar, varlığı yokluğu aşkı kaderi yazgıyı sorgular. Harman gecelerinde kimi insan inanç dünyasına, kimi felsefeye yelken açardı.

Harmancı hava kararırken çalı çırpı toplar ateş yakar, ateş harman gecesinin olmazsa olmazıdır. Bazı geceler yoldan geçen bir tanıdık harmana gelir, önce ateşe odun atılır ateş harlanır, harmancı misafirine çay demler, mısır közler, karpuz keser, közlenen ateşe cezve sürülür, kızıl alev aydınlığında başbaşa iki insan günlük gailelerden uzak riyasız içten (samimi) konuşurlar. Önce hal hatır sorulur, sonra başka konular açılır artık sözlü dağarcıkta ne varsa, o sırada akla ne gelirse: Tavşanın yaşından (!) devlet işine, bıldırki mahsulün bereketine, taban fiyatına, yaşlı dikimlerde verimin azaldığına, ocakların arasına ekilen mısırın toprağa yaradığına, yeni dikimlerin kaç yılda ürün vereceğine, Devlet Su İşlerinin yokuş bahçelere bilâbedel (parasız) örnek setleme yapacağına kadar çeşit çeşit konular konuşulur.  Gece sohbeti tatlıdır ama ertesi gün harmanda yapılacak çok iş vardır. Misafir izin ister, koluna girerek ve yine gel diyerek harmanı dereden ayıran peyin (yarım taş duvarın) dışına cılga yolun başına kadar uğurlanır.

ree

Harmancı yatmadan önce dere kenarına iner, çıplak ayaklarını suyun akışına bırakır berrak serin dere suyunda elini yüzünü, dirseklere kadar kollarını yıkar, saçını başını boynunu kulaklarını ıslatır mes eder. Tozdan arınmış tazelenmiş olarak çadıra döner. Artık yatma vaktidir, yün yorganı başına çeker, akarsuyun sesini dinleyerek uykuya dalar.

Harmancı tilki uykusu uyumalı, bir gözü uyurken diğeri uyanık durmalıdır. Bir dal çıtırtısıyla, taş düşmesiyle, ayak sesiyle uyanır sese kulak verir eğer duyulan kuşkulu bir ses ise yatakta doğrulur başucunda duran girebiyi, el fenerini alıp çadırın kapısına çıkar. Yine böyle çadırın çok yakınında pıtır pıtır sesler duyulduğu, çadır kanadının oynayıp sallandığı gece harmancı girebiyi alıp dışarı uğramış ama ne görse iyi? Meğer çadırı yoklayan, elfeneri ışığında gözleri ışıl ışıl parlayan, yiyecek arayan bir kızıl tilki!  Harmancı keşke tilki korkup kaçmasaydı, karnını doyurur arkadaş olurdum demişti.  Başka bir gece uykusunu delen ayak sesleriyle uyanır dışarı çıkar bakar; meğer yoldan geçenler bildik tanış dost iki kişidir, Laleli’den Gedenoğlu Sami ve Çamuralinin Mehmed Cihan selamınaleyküm hayırlı geceler der yola devam ederler.

Fındık zamanı denen bu en çalışkan iki ayın hem sevinçli hem kaygılı günleri harman günleriydi. Sevinçliydi çünkü işler sona yaklaşıyordu kayglıydı çünkü havaya güven olmazdı hava her an bozabilirdi.  İklimin çiftçinin yaşamına yön verdiği, beti bereketi tayin ettiği yıllarda havanın nasıl olacağını ne göstereceğini kestirmek çok önemliydi.

Mal canın yongası olmakla fındık yağmur yağış bastırmadan toplanmalı harman alınmalı, kurutulup çuvallanıp mağazaya konmalıydı. Yoksa müstahsilinin gözüne uyku girmezdi. Harman zamanı insanlar sabah öğle akşam ve hatta gece uyanıp kalkar gökyüzüne bakar, rasat (gözlem) yapardı. Fırtına gözlemi Kaleli çocukların da alışık olduğu, iyi bildiği bir şeydi. Çocuklar büyüklerden gördükleri gibi elini alnına siper ederek havaya, değişen bulutlara bakar yaklaşan rüzgârı fırtınayı yağışı kestirmeye çalışırlardı. Bu alışkanlık onları çocuk yaşta eni konu birer yağmur ve rüzgâr bilgesi yapmış, çocuklarda coğrafya merakı uyanmıştı.

Kaybolan güneş, kara bulutlar, yüksek basınçlı sıkıntılı alamık hava, ufukta şimşek çakıntısı, uzak gök gürlemesi, yaklaşan fırtına işaretleridir. Yağmur müstahsilin korkulu rüyasıdır, hele de olası bir sel veya taşkın en istenmeyen, en büyük sakıncadır. Aşırı yağmurun ürüne zarar vermeden akıp gitmesi için harmanda serili gavşak yığınının kenarısıra bir su yolu (ark) açılır.  Tırmıkla toplanıp öbeklenen gavşaklar su geçirmez brandayla örtülür, brandanın kenarı ağır taşlarla bastırılır.

O gün kötü havayı ele veren ifşa eden tüm alâmetler belirmiş güneş kaybolmuş, dağa duman oturmuş, harman yeri iyice kararmıştı, havanın bozacağı kesindi ama ne zaman ve ne kadar bozacaktı?  Harmanda tüm önlemler alındı, gavşaklar toplanıp öbeklendi üstü örtüldü, çevresine fırdolayı (çepeçevre) ark (hendek) açıldı.

Yağmurun başladığı çadıra düşen damlaların tpırtısından belliydi. Vadiyi çevreleyen dağların ardında çakan şimşeklerin şavkı yamaçlara vuruyor, uzaktan uzağa gök gürlemesi duyuluyordu. Giderek yaklaşan şimşek ışıması sonunda yetişti yetti çadırın içini gün gibi aydınlattı. Yer yer huni gibi daralan kanyona sığmayıp sıkışan rüzgâr kayalarda ıslık çalıyor ağaçlarda uğulduyordu. Mahya direğinden aşağı çadırın üçgeni havayla dolarak yelken gibi şişiyor rüzgâr azalınca çadır boşalıp düzleşiyordu.  Harmancı orta direkte asılı muşamba yağmurluğu sırtına geçirdi, kapşonu başına çekti, lastik çizmeleri giydi çadırdan çıktı.

Yağmur damlaları harmancının yüzünü iğneliyor ellerini ıslatıyordu. Afat gelip çatmadan önce son bir kere harmanı dolaşacak alınan önlemleri görecekti.

Uzak sesler şimdi yakına gelmişti. Çakan şimşeklerin ardından gök gürlemesi vadide yankılanıyor, yankılar karışıyor birleşerek büyüyordu. Harmancı çabuk adımlarla harman alanını dolaşırken birden dağı taşı, akarsuyu, kayaları kuytuları kovukları ve tüm kanyonu ışıtan gümüş bir ışık yandı ortalık gün gibi aydınlandı. Ard arda gelen birbirine eklenen şimşekler çakmış, yakınlarda bir yere yıldırım düşmüştü! Baştan sona harman yeri, dere, büyük taşlar, bodur ve boylu ağaçlar, kara kayalar, sarp yamaçlar, fındık ocakları, mısırlar, çadır, yarım taş duvar, kuzeyde Ordu şosesinden (Koçboynuzu yolundan) vadinin dibindeki dereye kadar tüm Mahmutevyanı gümüş rengi ışıdı. Hemen ardından yer depremi gibi toprağı sallayan bir kıyam koptu, üst üste binen, biri bitmeden diğeri süren büyük çatlamalarla gök yarıldı tufan geldi. Yeri söken su selinden koşar adım kaçan harmancı üç direği birlikte sallanan üçgen çadıra canını attı. Çadır sağlamdı. Eskiler; Sağlam yapı esnek olur, sallanmayan yapı yıkılır.” derlerdi aynen öyle oldu eslafın (bizden öncekilerin) dediği çıktı.

Yağış önce artarak sonra yavaş yavaş azalarak sürdü hırsını alan fırtına sabaha yakın duruldu. Derede taşları sürükleyen, kökleri söküp alan suyun homurtusu başka bütün sesleri bastırıyordu.

Sabah güneş sanki dün gece hiçbirşey olmamış ya da olandan haberi yokmuş gibi yüzsüz masum ve sıcaktı. Havayuvarı (atmosfer) yeniden mavi olmuş geceki yel yıldırım şimşek yağmur unutulmuştu, şu doğanın huyu ne çok biz insanlara benziyordu! Alınan önlemler işe yaramış yağmur suları açılan arklardan akıp gitmiş üstü örtülen ürün ıslanmamıştı.

Gün ağarınca belli oldu; taşkın vadiyi basmış dal köprüler yıkılmış, derede adım taşları yerinden oynamış, cılga yol sulara gark olmuştu. Kanyonda hızla akışan çamur rengi selden başka sadece boylu kayalar, iri taşlar, büyük ağaçlar görünüyordu, Mahmutevyanı’na dereiçinden ulaşım kesilmişti.

Harman alma;

O yıl güneş yağmurdan çok olmuş, gavşak çabuk kurumuş, sıra harman almaya daneyi gavşaktan ayırmaya gelmişti. Harman almak herkesin harcı değildi. Harman alıcı uzun soluklu, dayanıklı, güçlü kuvvetli olmalıydı, fındık gavşaktan ayrılana kadar tırmık sallayacak, dövülen gavşak sabah yeli geçmeden havaya savrulacaktı.  Bir hafta önceden harman alınacak gün kararlaşır, bahçe sahibi harman alıcılarla anlaşırdı. Alay evin çarşambası bir olur” derler ya! Bizim Bolaman’da havanın izin verdiği sayılı günlerde birçok harmanın aynı güne raslaması nedeniyle bu işi önceden vakit varken peylemek (önceden ayırtmak) gerekti. 

Harman almanın 3 koşulu vardı.

- gavşaklar kurumuş gevremiş olmalı,

- sabah nemi (çiğ) düşmeli

sabah yeli esmeliydi.

Bu üçleme olmadan harman alınamazdı. Harman alıcılara aşkın dolgun yevmiye verilirdi ama bu işte paradan daha çok hatır geçerliydi. Herkes her çağrıldığı yere harman almaya gitmezdi, bunu gurur meselesi yapanlar vardı. 

Harman alınacak gün sabaha yakın çiğ düşer gavşaklar nemlenir, Bir değil birkaç lüks lâmbası yakılır, harman yeri aydınlık olmalıdır. Çiğ düşen gavşak yığınları tırmıkla öbek öbek bir araya toplanır. Gerçekte çiğ havadan yere düşmez. Çiğ havadaki su buharının gece soğuyan otlar yapraklar ve gavşaklar üzerinde yoğunlaşıp toplaşmasıdır. Harman alıcılar ceketini çıkarır eyninde bir göynek bir yelekle kalır. Nasıl olsa birazdan çalışan bedenler ısınacak adamların alnından sırtından oluk oluk ter akacaktır.

Harman alıcılar Bismillah ya Allah diye naralanarak harman almaya başlar, öbeklere tırmığın tersiyle vurarak fındığı gavşaktan ayırmaya çalışırlar. Vurdukça etrafa saçılan dağılan gavşaklar aradabir toplanıp yeniden öbeklenir.  Gavşak dövümü kırkbeş dakika bir saat sürer. Harman yerinde PAT PAT PAT tırmık vuruşlar ve her vuruşta HIH HIH HIH diye nefes verişler duyulur. Dövülen gavşak yığını arada bir ellenip avuçlanarak yoklanır, ne kadar fındık ayrılmış ne kadarı kalmıştır. Gavşaklar üç aşağı beş yukarı %80 boşalana kadar dövmeye devam edilir.

Ayrılan daneler ve gavşaklar tahta küreklerle sabah yelinin estiği yönde rüzgârın içine savrulur. Bu savurmanın amacı esen yeli elek gibi kullanmak dane fındıkla boş gavşağı ayırmaktır… Gavşaktan ayrılan fındık daneleri ve daneden ayrılmamış gavşaklar ağır olduğundan ince esintili sabah yeliyle uçup gitmez olduğu yere düşer kalır, içi boşalıp hafifleyen gavşaklar ve yerden karışan toz toprak rüzgârla uçup gider.

Harman alma seyri heyecanlı bir iştir. Lüks ışığında havada sallanan inip kalkan tırmıklar vurdukça etrafa saçılan gavşaklar ve daha sonra tahta kürekle rüzgârın içine savrulan gavşakla birlikte kalkan duman gibi yoğun toz bulutu, tan kızıllığında kürek sallayan yüzleri seçilmeyen adamların eğilip doğrulan hareketli karaltıları sanki bir savaş sahnesi gibidir…

Sabah nemiyle (çiğ ile) nemlenerek, tırmıkla dövülerek ve sabâ rüzgârıyla savrularak harman alma yani gavşakla daneyi ayırma işlemi belki de ilk fındık zamanından beri yapılan en eski en ilkel bir uygulamaydı. Sanırım biz bu tarihi gören son çocuklarız. 1960’larda yapılan elle itilerek çalışan beşik patoz yavaş işleyen emek yoğun bir aletti, kapsitesi azdı, eski harman usulünün yerini alamadı. Taa ki motorlu patozlar icad olana kadar tırmıkla döverek harman alma devam etti.

Gavsak ayıklama;

Harman alındıktan sonra haber yollanır yakın mahallenin kadınları gavşak ayıklamaya çağrılırdı. Gavşak işi köy kadınlarının hem para kazandıkları hem de köy meşveretini haberlerini paylaştıkları halleşip konuştukları bir sosyalleşme yeriydi. Büyük analar, analar, neneler, teyzeler, halalar, çocuklar, gelinlik kızlar, yeni gelinler, baldızlar hatta süt emziren kadınlar bile eve yakın ayağına gelen bu fırsatı kaçırmazdı.

Kadınlar gavşağa giderken altın bilezikleri, sarı lira takınmayı, başına güzel bir oyalı allı yemeni bağlamayı ihmal etmezdi. Gavşak ayıklamaya bazan bekar delikanlılar de gelirdi. Gavşak harmanı genç kızlar için hem üç beş kuruş para kazanma hemde endam aynası gibi bir görünme yeriydi (!).

ree

Köyün kedileri köpekleri de sahiplerinin yanı sıra harmana gelir çocuklarla koşar oynar, bazan hırlaşır, yorulunca gavşak yığınlarının içinde yatar uyurdu.

Gavşakçı kadın evden getirdiği azığı, hem kırılmasın hem de sıcak kalsın diye memelerinin arasında koyup taşıdığı haşlanmış yumurtayı yer, yiyeceği olmayanla azığını paylaşırdı. Genç anneler dalları boylu, yaprağı bol, gölgesi geniş bir fındık ocağının arkasına saklanarak bebeğini emzirir, sinek konmasın diye bebeğin yüzünü yaşmakla örter, ağaçtan ağaca kurduğu salıncakta uyuturdu. Yakıcı güneş varsa gavşak yığınlarına saplanıp dikilen çubuklara tente gerilerek gölgelik yapılırdı. Kadınlar gavşak yığınlarının önünde bağdaş kurarak, çömelerek, çökerek çalışır ayıklanan fındığı kulplu sepete, tenekeye, fındık ışkınından örülmüş heye kimi de belinde torbaladığı peştemala doldururdu. Sıcakta susayan kadınlara elinde güğümle ve kalaylı bakır tasla dolaşıp su dağıtan görevli bir çocuk olurdu.

Ayıklanıp boşalan gavşaklar tırmıkla çekilir ayrı bir yere yığılır. Bu yığınlar artık orta malıdır, başakçılara açıktır.  Başakçılık daha çok çocukların işidir, başak yapan çocuklar topladığı fındığı bir gıdık sepete doldurur çarşıya götürüp satar harçlık yaparlar. 

Harman ziyareti (Fındık verme adeti);

Harman alınmış gavşak ayıklanmıştır, son işlem olarak fındığın güneşe serilip kuruması günde iki kere ayak vurularak aralanması, iyice kuruduktan sonra tartılıp çuvallanarak mağazaya konması kalmıştır. Bu günlerde harman sahibinin yüzünde güller açar, meşakkatli kaygılı günler sona ermiştir. Harmanın kenarına bir sandalye atarak oturur bu yılın varidâtını (fındık varlığını) gözlerinde mutlu sevinçli bir bakışla seyreder gizli gizli maşallah der. Harman kalkacağına yakın günlerde harmana ziyaretçi akını başlar. Çoğu geliri az yoksul vatandaşlar ya da onların çocukları olan harman geziciler; Bereketini gör demek hayır dilemek” için gelirler. Ziyaretçi sanki raslantı eseri yoldan geçiyormuş da uğramış bir beklentisi yokmuş gibi davranır, hediye edilen fındığı alır teşekkür ve bereket duası ederek uzaklaşır başka bir harmana doğru yürür gider.

ree

Harmandan fındık verme âdeti bir atıfet bir bağış olmaktan ziyade bereketin yani artan malın zekâtı olarak tanrı nezdinde kabul ve hayır olsun diye yerine getirilen güzel bir âdettir, harmana gelen kapıyı çalan el boş gönderilmez bir teneke fındık verilir böylece yoksullar da hasıl olan bereketten nasiplenir.

S O N

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page