Bir Dinazorun Anıları...
- Birol Öztürk
- 10 Ağu
- 2 dakikada okunur

Gidenin yeri dolmuyor azizim; bu, çam ormanı yangını gibi korkunç bir şey.
Mina Urgan gibisi de geldi şu dünyaya, hakkınca yaşayıp, ömrünün son deminde, sürdüğü o onurlu ve muazzam ömrü yazarak gitti; okuyup okuyup feyz alıyoruz bak!

Mina Urgan on dördünde falandır. Ata’nın verdiği ya da Ata’nın da icabet ettiği bir davettedir. Nasıl olmuşsa olmuş, Ata, küçük Mina’yı tango için dansa kaldırmış. Gel gör ki Ata tam bir tango üstadı, küçük Mina acemi ve bir de elini tuttuğu adam Atatürk’tür, o biçim de heyecanlı yani, haklı olarak.
Bak kafama takıldı şimdi ha, Harbiye’de subay adaylarına tango öğretilirmiş bir zamanlar; hâlâ öğretiliyor mu?
Neyse!
Ata, küçük Mina’nın heyecanını ve beceriksizliğini ne açık eder ne de belli.
“Küçük hanım” der, nezaketle.
“Ben sizin yanınızda pek bir yaşlı kaldım. Siz kendinize denk bir delikanlı bulunuz” der.
Mina Urgan, bu ülkenin saygı duruşlarından biridir; Ata, İnönü, Hasan Âlî Yücel, Behice Boran ( “Akadaşım Behice Boran” der Urgan…), Mehmet Ali Aybar, Halide Edip, Falih Rıfkı, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Sebahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Aziz Nesin, Abidin Dino ( Hani var ya Nazım’ın o meşhur dizeleri “sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” işte o Abidin’dir bu), tabi ki Neyzen Tevfik, Ece Ayhan, Sebahattin Eyüboğlu ve kalemine aşık olduğum Yaşar Kemal… Yahu aklına kim geliyorsa işte, tekmili Mina Urgan’ın hikâyesine girip çıkmıştır.
1915 yılında imparatorluğa doğan Mina Urgan 2000 yılında 85 yaşındayken çok sevdiği cumhuriyet döneminde vefat etti.
İngiliz Dili ve Edebiyatı dalında profesördü Mina Urgan… Muazzam, kusursuz bir İstanbul Türkçesiyle konuşur ve çevresine de bunu tavsiye eder.
Tam da bu nokta da külliyen katılırım Mina Urgan denen dinazora. Ademoğlu, Havva kızı, nasıl etmişse bir üniversiteye girmiş, iyi kötü o diplomayı almış. Yahu üniversite mezunu demek az çok da bilim insanı demektir. Kendince şirin mi oluyor yoksa o bezelye beyninin ölümü çoktan gerçekleşmiş mi bilmem, ısrarla o boktan yöre ağzıyla konuşur!
Aga!
Elinde üniversite diploması olup da şu güzel dili yöre ağzıyla piç edeni tolere edemiyorum! O üniversite sana hiçbir şey vermemiş işte… O diploma bildiğin kese kâğıdı hükmündedir!
Yani “bir Mina Urgan ol” demiyorum ama “geliim” yerine “geliyorum” diyecek farkındalığın, sorumluluğun, bilincin olsun!
He yok mu?
O hâlde sen de öl lan, çok da lazım değilsin!
Filolog, çevirmen, öğretmen ve nihayet yazardır Mina Urgan; onu okuyunca hayıflanıyorum “keşke yazmaya daha önce başlasaymış, daha çok yazsaymış. Romanlar, anılar yazsaymış” diye; edebiyatımız çok yetenekli bir kalemden ziyadesiyle mahrum kalmıştır.
Mina Urgan, son âna kadar ne rakıdan ne de sigaradan vazgeçer, sistematik olarak okur ve muazzam bir İstanbul Türkçesiyle yazarak gider bu dünyadan…

Yorumlar