Sahil Palas
- Osman Kademoğlu

- 6 Eyl
- 7 dakikada okunur

Eski Bolaman’da mobilya radyo lüks lambası bisiklet deniz motoru v.b. uzun ömürlü kalıcı eşya, makine veya giyim kuşam alışverişi için Samsun’a gidilirdi. Nüfusu 300 bini aşkın olan Samsun; büyük çarşısı, dükkan ve mağaza sayısı, ürün ve eşya çeşitleriyle diğer şehirlere göre daha çok seçenek sunuyordu.
İstanbul’a gitmenin zor olduğu yıllardı, büyük şehir havası solumak, gözü gönlü açılmak hem de küçük şehirlerde bulunmayan şeyleri almak için Samsun en yakın adresti. Kale Samsun arası 125 km. yol hava durumuna göre ya çok tozlu ya çamurlu olur, sel olunca bozulurdu, hiç durmadan gitsen 3 saat sürerdi. Bu yol Yeşilırmak üstünde 10 gözlü, 12 ayaklı, 270 metre Çarşamba köprüsüne gelir, Çarşamba’da mola verilir simitle çay içilirdi. Susamsız parlak Çarşamba simidi Samsun yolculuğunun en güzel yanıydı çocuklar parlak simidi çok seviyordu.
Demiryolu Çarşamba’ya kadar gelir, Çarşamba ovasında yetişen ürünlerin Samsun limanına taşınması için yapılmıştır. Karayoluyla demiryolunun kesiştiği kavşakta tren yaklaşırken arabalar durur treni bekler, tren geçip gidene kadar çan çalar, kırmızı fener yanar, güvenlik kolu iner yolu kapanırdı. Çığlık çığlığa düdük çalarak adeta çevreyi azarlayarak yaklaşan lokomotifin yükselen alçalan bir demir volanla dönen büyük demir tekerlekleri çocukları korkuturdu. Ben de kara trenden korkan çocuklardan biriydim, tren yaklaşırken otomobilin penceresinden çekilip saklanır ben treni görmezsem tren de beni görmeyecek sanırdım(!)
Yöre halkının daha önce görmediği kara tren ve duymadığı tren çığlığı hayret dolu bakışlarla seyredilir camları ay-yıldız damgalı katarlara maşallah denirdi, millet yeniliklere susamıştı! Kara Tren demiryolunun geçtiği buğday kokulu İç Anadolu bozkırlarını ve yeni başkent Ankara’yı çağrıştırıyordu. Demiryolu genç cumhuriyetin büyük kazanımlarından biriydi.
Uzakta Orta Karadeniz dağlarından denize uzanan orta yükseklikte düz ve uzun bir kara kitlesi göründü. Samsun; denize falez yaparak alçalan bu uzantının önünde yer alan düz ve geniş bir şehirdi.
Samsun yolunda görülmeye değer bir yer şehrin 18 km. doğusunda yer alan Gelemen Devlet üretme çiftliğiydi. 46.000 dönüm devasa çiftlik Atatürk’ün örnek çiftlikler kurma vizyonundan esinlenerek kurulmuş bir işletmeydi.
Çiftlik binalarının güzelliği, temizliği, düzeni, çiftliği karayolundan ayıran tel örgüleri taşıyan hepsi aynı çarktan çıkma bir örnek ahşap dikmelerin intizamı, eşit aralıklarla dikili binlerce meyva ağaçları, kümesler, ahırlar, bahçe ve tarla tarımı alanları, asfalt yollar, traktörler ve tarım makinaları, beyaz boyalı hava ölçüm (meteoroloji) istasyonları, bir örnek giyimli tarım işçileri!
Çocuk otomobilin penceresinde akışan Gelemen çiftliği manzaralarına bakmaktan kendini alamıyor fakir memlekette böyle bir yerin olmasına şaşıyor ve gururlanıyordu. Daha sonraki yaşlarında Samsun’a her gelişinde hayalinde kalan Gelemen Devlet üretme çiftliğini görerek çocukken yaşadığı güzel duyguları hatırlayacaktı.

Samsun demiryoluyla tütün işleme fabrikalarıyla büyüyen gelişen bir şehirdi. Samsun’da Tekel idaresinin sigara fabrikaları vardı. Akşamüstü paydos saatinde çoğu kadın binlerce işçi fabrikalardan çıkar caddeleri doldururdu. Bu özelliğiyle Samsun genç cumhuriyetin proleter (emeğiyle geçinen) işçi yoğun şehirlerinden biriydi ve bunun çağırdığı sosyalist eğilimlerin, işçi örgütlenmelerinin göreceli olarak daha çok olduğu bir yerdi.
Liman inşaatı yeni başlamıştı Karadeniz’de en büyük limanın Samsun limanı olacağı söyleniyordu. Kıyıdan uzak açıkta denizin dibini kazıyan suyu derinleştiren kazıyıcı konveyörler çalışıyordu.
Kale’den Samsun’a otomobil yolculuğu tozlu yolda hayli yorucu geçti. Samsun’a vardığımızda yol yorgunu yolcular Samsun’un en güzel oteli olan Sahil Palas’ın üst katında deniz gören balkonlu aydınlık bir odaya yerleştiler.
Sahil Palas güney cephesinde ampir üslubunda çizgiler taşıyan muhkem bir yapıydı. Odada lavabo ve manyetolu telefon vardı zamanına göre lüks sayılırdı. Balkondan tren istasyonu kumsal ve deniz görünüyordu.
Samsun’da kumsal sarı, deniz yeşilimsi maviydi. Arada bir bakım ve servis yerine giden gelen makas değiştiren lokomotiflerin kesik kısa ötüşlü çığlığı duyuluyor her çığlıkla lokomotifin bacasından buhar fışkırıyordu!
Otelin giriş katında lokantada öğle yemeği yediğimizi hatırlıyorum. Yemekten sonra şehir parkına gidildi Atatürk anıtı ziyaret edildi. Anıtta Atatürk’ün atı iki arka ayağı ve yere değen kuyruğu üzerinde şaha kalkmıştı bu anıt gerçekten bir estetik ve denge harikasıydı.

Öğleden sonra çarşıya alışverişe çıkıldı. Samsun’un ana alışveriş caddesi hem de piyasa yeri adeta sonu olmayan hiç bitmeyen uzun bir caddeydi, yerler parke taşı döşeli ve temizdi. Paytonlar gidip geliyordu, ellerinde uzun saplı dörtköşe faraşlarla ve çalı süpürgesiyle caddeleri süpüren, payton atlarının kurumuş atıklarını toplayan gri üniformalı başında aynı kumaştan şapka giyen temizlik işçileri vardı.
O gün dükkan dükkan dolaşmaktan ayaklarımıza kara sular indi. Her mağazadan yükümüz daha da ağırlaşmış olarak çıkıyorduk. Otele döndüğümüzde hava kararmıştı biz çocuklar (kardeşim Mahmut Nesrin ve ben) iyice yorulmuştuk.
Otelde akşam yemeğinden sonra babam Kale’ye dönüş için araba tutmak üzere yardımcısı Paşa Alisi ile birlikte otelden ayrıldı. Bu seyahatte annem, babam, kardeşim Mahmut, Nesrin, ben, Paşa Alisi, büyükannem Ayşe hanımın yadigarı büyük aşçı Akgül abla (Akgül Cebeci) bizimle birlikte Samsun’a gelmişlerdi.

Samsun’dan alınan eşyalar büyük küçük koliler paketler otelin girişinde lobide bir köşeye yığılmıştı. Bir günlük alışverişe göre epeyce eşyamız vardı. Babam 7 kişilik aileyi ve eşyaları alacak büyük bir araba belki bir minibüs veya kaptıkaçtı tutmalıydı.
Saatler geçiyor vakit geceye dönüyor el ayak çekiliyor ortalık tenhalaşıyordu. Çocukların uykusu gelmiş göz kapakları ağırlaşmıştı neredeyse oturdukları koltukta kaykılıp uyumak üzereyken otelin çift kanat kapısı açıldı kapıda Paşa Alisi göründü her zamanki neşeli haliyle “haydin kalkın araba geldi” dedi.
Sanki olmayacak bir iş olmuştu, gözlerimiz açıldı uykumuz kaçtı. Acaba bizi Kale’ye götürecek olan araba nasıl bir şeydi? Otelin önünde park etmiş olan arabayı görünce şaşıp kaldım babam 7 kişi sığacak bir minibüs veya kaptıkaçtı değil bir otobüs tutmuştu. 20 kişilik otobüsün tekerlek çapı çocuğun boyuna yakındı, üstünde bagaj, arkasında otobüsün üstüne çıkılan demir merdiven ön camın ortasında geniş bir direk vardı. Tahta kasalı, sıra sıra pencereli, mat yeşil renkli ve alnında “Maaşallah” yazan kocaman bir burunlu otobüs!
Şoför; boylu poslu mavi gözlü sarışın başındaki kasketin yanlarından dışarı taşan gür saçlı pala bıyıklı ve kocaman bıyıklarına nisbetle Pala lakabıyla çağrılan bir yiğit adam otobüsün ön kapısını açtı, “buyurun” dedi.
Otobüsün içi karanlıktı. Tavan lambalarından yayılan ölgün sarı ışık yakın çevresini ancak ışıtıyor koltuklardan deri kokusu geliyordu. Otobüste arka sıralarda oturan kadın erkek başka yolcular da vardı. Babam otobüsü Samsun’dan Kale’ye 75 liraya tutmuş, ön sıralar bizim için ayrılmış, şoföre “istersen başka yolcular da alabilirsin” demişti.
Odaya hizmet eden ve eşyaları taşıyan otel çalışanlarına bahşişler vererek ad ve adres yazarak veda edildi. Arabaya önce Akgül abla bindi, “bismillah” diyerek basamağa adım attı şoförün arkasındaki sırada bir koltuğa yerleşti. Sonra biz çocuklar, annem, babam ve en son Paşa Alisi otobüse bindiler.

Sahil Palas Otelinden otobüsün arkasından su dökülerek uğurlandık, otel çalışanları sanki bir günlük müşteriyi değil kendi ailesini uğurluyordu. O zamanlar bir günlük tanışlık bile çok değerliydi dost olmaya yeterdi.
Samsun caddeleri ölgün ışıklı sokak lambalarıyla aydınlanmıştı. O yıllar parlak ışık veren cıva buharlı lambalar henüz çıkmamıştı. Şehir şebekesi elektrik fabrikası denilen dev bir jeneratörle besleniyordu. Şehir merkezinden uzaklaştıkça önce dükkanlar evler seyreldi sonra sokak lambaları ve parke taş döşeli caddeler sona erdi. Gelen geçen araba farları azalıyor trafik eksiliyordu. Samsun’un ışıkları geride kaldı tenhalaşan yolda karanlık gece ve yıldızlarla baş başa kaldık.
Merkezi Samsun’da olan T.C. Karayolları 7’inci Bölge yeni yol yapımına çoktan başlamıştı. Sabahtan akşama yol makineleri kazıyıcılar dozerler grayderler çalışıyordu ama açılan yol henüz kaba topraktı üstünde silindir gezmemiş tepilip düzlenmemişti, trafik işaretleri yol çizgileri yoktu sağı solu şarampolü eni sonu belirsizdi sürüş için güvenli değildi. Yer yer sadece tek yön geçiş veriliyor, karşılıklı gelen arabalardan biri duruyor biri geçiyordu. Bazı öncü şoförler illa ki bu yarı yapılmış bitmemiş ham toprak yoldan gitmeyi seçiyorlardı… Yeniyol inişli çıkışlı değildi virajsızdı, cetvel gibi düzdü ama beklenmedik sürprizlerle doluydu ıssız ve tenhaydı gece gitmeye uygun değildi.
Meğer bizim şoför Pala İsmail de yer yer trafiğe açılmış olan yeni yoldan giderek yolu kısaltacakmış babamla öyle anlaşmış. Yarı bitmiş yarı bitmemiş yolda otobüs çukurlara giriyor toprak yığınlarını vurup geçiyor hızlanıyor yavaşlıyor yalpalıyor hoplayıp zıplayarak gidiyordu. Yolcular soluğunu tutmuştu arka sıralarda oturan 9 yolcudan çıt çıkmıyordu. Belki onlar da bizim gibi çarşı yorgunuydu.
Uyku bastırmıştı ön camdan farların aydınlattığı toprak yolu ve geceyi seyrederken uyumuşum. Ne kadar uyuduğumu değil ama nasıl uyandığımı hatırlıyorum. Otobüs durup motor sesi ve yol sarsıntısı kesilince uyandım. Babam, Paşa Alisi ve arka sıralarda oturan erkek yolcular arabadan indiler. Dışarda konuşmalar duyuluyor ama ne dedikleri anlaşılmıyordu sonunda durum belli oldu şöför Pala İsmail gece yüzü karanlıkta ortası sağı solu bellisiz iki yanı görünmeyen yolun sol yanını daha düzgün görerek otobüsü yolun solundan sürmeye başlamış ama sola çok yanaşmış olmalı ki birden şarampola kayan sol arka tekerlek ham toprağa batmış battığı yerde kalmıştı.
Otobüs sol yana ve geriye doğru kaykılmış önü havaya kalkmıştı. Erkek yolcular arka tekeri kurtarmak için karanlıkta bir saat kadar uğraştılar. Babam Tahsin bey çok tedbirli bir insandı, 3 Berec pille çalışan uzun huzmeli el fenerini yanında taşırdı. O gece babamın el feneri çok işe yaradı. Kadınlar ve çocuklar arabadan çıkmadılar şoför Pala İsmail bir ileri bir geri vitese takarak direksiyonu sağa sola kırarak hamleler yapıyor otobüse arkadan dayanan adamların bağrışarak yaptığı çağrılara göre hareket ediyor “sağ yap olmadı az sol yap hooop hop! Palaaa ağır ol eceline mi susadın arabayı şarampola kaydıracaksın!” gibi azarlamalara ses etmeden razı oluyordu.
Sonunda batak tekerin önüne yanına ve altına kalas arkasına takoz kondu, erkek yolcuların itmesinden destek alan otobüs hırıldıyarak bataktan çıktı kurtuldu. Arabaya arkadan dayanan yolcular (beş altı kişi vardılar) soluk soluğa bataktan çıkan otobüse bindiler cümleden geçmiş olsun dediler.. İyi ki o yolcular vardı! Onlar olmasaydı babam otobüsü ben tuttum diye başka yolculara izin vermeseydi belki de orada geceleyecek sabah yol makinelerinin gelmesini bekleyecektik.
Bu olaydan bataktan kurtuluştan sonra otobüsün ön ve arka sıraları arasında dostluk kuruldu kader birliğinden kaynaklanan bir yakınlık ve samimiyet hasıl oldu. Sıralar karıştı sohbet koyuldu ortak tanıdıklar çıktı Samsun’dan alınan lokum kutusu açıldı lokumlar paylaşıldı arka sıralarda oturanlara kolonya ikram edildi.
Bu macerada çocukların elbet uykuları kaçmış gözleri açılmıştı bir tekeri çukurda eğri duran arabanın yükselen yanında oturan çocuklar batan tekeri göremediler ama konuşmalardan ve bağrışmalardan ne olup bittiğini anlamışlardı.
İkramlar konuşmalar sohbet ve tanış çıkmalar gitgide azaldı yorgunluk ve uyku ağır bastı çocuklar yeniden uykuya dadı.
Çarşamba köprüsünden geçerken uyanmıştım. Terme’nin bütün ışıkları sönmüştü Ünye’de durmadık Arka sırada oturan yolcular Fatsa’da ısmarlaşarak ayrıldılar. Kale’ye vardığımızda saat sabaha yakındı otobüs selamlığın önünde durdu, Odayanı’da çeşmede akan suyun şırıltısından ve ağustos böceklerinin ötüşünden başka ses yoktu, gökyüzü yıldız doluydu.
Kale'nin iyi huylu köpekleri bizi karşıladılar. Gece 10’da hareket ettiğimiz Samsun’dan Kale’ye 5 saatte ancak gelebilmiştik. Şoför Pala İsmail yolu kısaltmak isterken uzatmış Samsun’daki hesap Çarşamba’ya uymamıştı.
Yeniyol'un ve Sahil Palas'ın çocukta çok izleri kaldı.
Resimler:
1. Sahil Palas Otelinin binası (yıl 2009)
2. Samsun Atatürk anıtı
3. Samsun Çarşamba yolunda Kara Tren
4. Burunlu otobüs
5. Susamsız parlak Çarşamba simidi.












Yorumlar