top of page

Hüsn-ü Yusuf

ree

1943 yılının pırıl pırıl aydınlık 20 Haziran günü Ordu'da Zaferi Milli mahallesinde doğan bebeğin güzelliği komşuların dikkatini çekmiş bebek o kadar güzelmiş ki ona komşular Hüsn-ü Yusuf demişler, nazar duaları okuyup üflemişler.

İşte bu güzel çocuk kardeşim Mahmut Bolaman; İlkokulu ve Şişli Terakki Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudu. Kısa bir avukatlık kariyerinden sonra on yıl Bizim Anadolu gazetesinde başyazarlık yaptı, yüzlerce başyazı yazdı.

Yazıları Siyaset arenasında dikkat çekiyordu. Gazetecilik kariyerinde Başbakan Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan gibi devlet ve siyaset adamlarıyla tanınmış akademisyenlerle tanıştı görüştü. Bilhassa o yıllarda dünyanın en önde gelen Kuran müfessirlerinden olan ve yaz aylarında İstanbul Üniversitesi Türkiyat enstitüsünde ders veren Prof. Muhammed Hamidullah’ın öğrencisi oldu.

ree

Genç yaştan itibaren ilahi mesaj Kuran'ı anlamayı ve anlatmayı kendine gaye edinmişti. Ömür boyu bu yüce ideal uğrunda mesai harcadı okudu öğrendi düşündü yazdı, Türkçesi güzeldi, güçlü yazı ve ikna kabiliyeti vardı. Fani dünya hayatının başka safahatına çok da önem vermedi aldırmadı. Bize, “İNSANIN VAROLUŞ SORUMLULUĞU” konulu okunmaya değer kıymetli bir eser bırakarak 19 Ocak 2021 günü rahmete kavuştu.

İlişikte Mahmud'un kitabından alınma; unutulmazlık konusunu irdeleyen bir pasajı sunuyorum. Kendisini en iyi anma veya hatırlamanın ancak kendi yazılarını okuyarak olacağı düşüncesiyle bu yazıyı ekliyorum. 

Hepimiz ölüp gideceğiz yok olup kaybolacağız!” Diyenlerin yüreğine su serpecek bir anlatım.

UNUTULMAZLIK

Yazan: Mahmud Rifat Kademoğlu

Allah bütün âlemlerin geçmiş ve gelecek, gizli ve açık her şeylerini bilir. Zira Rabbi’l- âlemin, her şeyi bir kayda ve şarta tâbi olmayan vasıtasız (aracısız) bir vukufla bilendir. İlmi sınırsız ve sonsuzdur. O’nun bilgisi unutkanlık gibi beşerî hallerle malûl olmaz. Bu yüzden O’nun ilminde her şey ebediyen korunmuştur ve asla kaybolmaz.

Hiçbir şey hariç olmamak üzere insan ile ilgili şeylerin Allah katında zamanla ihmal edilmesi asla söz konusu olmadığı gibi, dikkatten kaçma ihtimali de yoktur. İnsan ölüp de dünya süreciyle bağlantısı kesildikten sonra milyonlarca yıl da geçse, Allah kulunun hatırasını –en ufak ayrıntısına kadar- ebediyen sahiptir. İyi kötü yaşanmış ve bizim için mazi olup geride kalmış neyimiz varsa onlara; olumlu veya olumsuz bütün kazanımlarımıza, kültürel ve örfi özelliklerimize, bütün özlem ve hasretlerimize, hukukumuza, özgün bireysel karakterimize, iç dünyamızın hatta hayal ve hülyalarımızın taşıdığı anlam özelliğine, kısacası her şeyimize...

Dünyaya ait, yakın çevremiz de dahil olmak üzere bütün tanıdık ve yakınlarımızla birlikte, fiziki varlığımızdan, bedenimizden zerre kadar bir kalıntı, en ufak bir iz bile kalmasa, beşeri hafıza ve nihayet onun bir türevinden ibaret olan tarih bilgisi tamamen nisyana (unutulmaya) uğramış veya meçhullerde kalmış da olsak bu böyledir. İnsan bu anlamda zaten unutulmazdır ve dünyadaki varlığı ile bizzat gerçekleşip ortaya koyduğu davasında kayıplara karışıp yok olacak değildir.

Bir şeyin Allah’ın ilminde mevcut ve mahfuz (korunmuş) olması, o şeyin bir hakikati bulunduğu anlamına gelir. İster vukuundan (olmadan) önce, ister sonra olsun artık o belirmiştir, kendine has bir gerçekliktir.

ree

Cenabı Hakk’ın ilmi için, vaki olanı izleme (takip) esasına dayanan öğrenme safhası elbette olamaz ve zaman kaydı da söz konusu değildir. Bu yüzden O’nun (Allah’ın) ilminin insanı kuşatan ilgisine mazi ile alakalı bir takip veya geçmişe ait bir tespit nazarıyla bakılamaz. O’nun ilmi geçmişle kayıtlı bir anı değil, belki bir tahakkuk, hatta belki nihai sonucun hak edilişini ifade eden bir hükümdür. Burada bütünüyle ilahi kudret ve nüfuz ile kuşatılmış bir kulluk olgusu söz konusudur. Böylece olan şey beşeri verinin sunuluşu ile nihai alamda değerini buluşudur.

Diğer tarafta belirmiş kendine has bir gerçeklik olarak Cenabı Hakk’ın ilmine mal olmuş bir şey elbette Rabbi’nin esma ve sıfatlarına bir bütün olarak muhataptır. Ve bu kararlaşmış vakti geldiğinde onun mutlaka yaratılarak müstakil bir benlik halinde inşa edilip varlığa kavuşturulacağı demektir. Ve öyle olmuştur. Şu halde ilmi planda belirmişlik, bu olgunun yalnızca bir vechesinden ibarettir ve tekvin (Allah’ın yoktan var etme yaratma gücü) gerçekliğinden bağımsız değildir.

Bu bakımdan insanın Allah nezdindeki hakikati elbette sırf bilgiden ibaret kalmamış ve o düzeyin berisinde bir olgu ile dünya sürecinde zuhur etmiştir (ortaya çıkmıştır). Bütün serüveni O’nun ezeli mevcut olduğu halde yüksek bir hikmet üzere yaratılışı zaman ve mekanın belli bir kesitinde vaki olmuş dünya sürecine belli bir ecelle kayıtlanarak gene o kesitte dahil edilmiştir. Burada olayların zaman ve mekan sıralanışı ve bir oluşum sürecine tabi olarak gerçekleşmesi özellikle insanlar içindir ve bütünüyle mükevvenat (Allah’ın yarattığı tüm varlıklar) bakımından söz konusu olan doğal düzenin paralelinde bir vakıadır. Yoksa Cenabı Hakk için bir sıralama ve öncelik tasavvurunda bulunmanın hiçbir anlamı olamaz. Onun irade ve fiilleri için böyle bir ihtiyaç düşünülemez.

 

RESİMLER: 

1.Mahmut Bolaman kumsalında. İçinde mayo ve deniz havlusu bulunan spor torbasıyla (1960’lar)

2.”İNSANIN VAROLUŞ SORUMLULUĞU” adlı kitabını yazarken (2020).

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page