BOLAMAN ÖYKÜLERİ
- Osman Kademoğlu
- 5 Tem
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Tem
“Çakılcı Kardeşler, Bolaman’da Bir Amerikalı, Gara Mehmet’in Elektrik Tedavisi”

ÇAKILCI KARDEŞLER
Kale'nin ilk çakılcıları karayollarında çalışan Giresunlu iki gurbetçi kardeşti. Bu kardeşler karayollarında akşamüstü iş paydos ettikden sonra hiç vakit kaybetmeden omuzunda birer kürekle deniz kenarına iner çakıl çekmeye başlardı.
Giresunlu kardeşler eyninde karayollarının verdiği toprak rengi iki yanında büyük derin cepleri olan beylik tulumlarla çalışan bir tür beylik (resmi) giyimli emekçilerdi.
Deniz kenarına yığdıkları çakılı asfalta taşıyacak bir katırları bile yoktu. Dört kulplu tahta tezkereyi kürekle doldurur birer ucundan tutarak getirir bir tezkere (sedye) dolusu çakılı asfaltın kenarına döküp yığarlar, haftasonu, Pazar, tatil demez durmadan ara vermeden çalışırlardı.

Sabah namaz vakti işe başlar saat 7’de karayollarında mesaiye başlar, saat 5 de paydos eden işten sonra yine çakıl işine döner akşam alacasına kadar çalışırlardı. Karnı acıkınca yol kenarında çakıl yığınının üstüne çöker helva ekmek yerlerdi.
Bu iki kardeşin Kale çarşısında bakkala gittiğini, alış veriş yaptığını, kahvede oturup bir çay içtiğini hele de kağıt veya tavla oynadığını gören yoktu. Gelen geçene başıyla selam veren çok az konuşan kendi halinde kardeşlerin nerede yattıkları bile meçhuldü. Hiç durmadan aralıksız sürekli çalışan ve hiç alışveriş yapmadan yaşayan bu çalışkan insanlara kuşkulu gözlerle bakılır, hakkında şüpheli söylenceler dolaşır hiç para harcamadan yaşadıkları, çok tutumlu oldukları konuşulurdu.
Bu kadar çok çalışan kardeşlerin komünist olduğu, bankada 50 bin lira paraları olduğu, çakıldan kazandıkları parayla Samsun’da iki daire aldığını söyleyenler de vardı. Giresunlu Çakılcı kardeşler Bolaman’da kaç yıl kaldılar, kaç yıl çakıl işi yaptılar bilmiyorum.
Efendiliğine saygınlığına kibarlığına kimsenin söz edemediği sessiz ve çalışkan iki kardeş geldikleri gibi yine görünmeden sessiz sedasız Kale’den ayrıldılar. Eski Kale’nin çok çalışkan iki emekçisine selam olsun…
BOLAMAN’DA BİR AMERİKALI
Üsküdar Amerikan Kız Lisesinde (Amerikan kolejinde) okuyan Tomris abam (ablam) her yıl mayıs sonu okul kapanınca Bolaman’a gelir yaz tatilini Kale’de geçirirdi. O zaman lise 12 yıldı. Kolejde 8 yıl yatılı okuyan Tomris yatılı hayatı paylaştığı arkadaşlarını, hafta sonları, yılbaşı, bayram, sömestr tatillerinde nöbetçi olan öğretmenlerini Bolaman’da kalan ailesinin yerine sayardı. Konakta yapılan baklava, şekerli fındık, incir reçeli, dut pekmezi, tereyağı, portakallı kurabiye ve cevizli pasta büyük bir koli hazırlanarak Tomris’e gönderilir, Tomris Kale‘den gelen bu yiyecekleri arkadaşlarıyla öğretmenleriyle ve okulun hizmetlileriyle paylaşırdı.

Bu sıcak duyguların eseri olarak ailenin gurbetteki kız evlâdını gözeten, kol kanat geren okulun Amerikalı müdîresi Miss. Jessie Martin annem Şerefnur hanımın ve babam Tahsin beyin daveti üzerine 1953 yazında Kale’ye geldi ve 15 gün bizim evde (konakta) misafir oldu ağırlandı.
Miss. Jessie Martin çok kibar çok görgülü bir insandı. Tüm Hıristiyan misyoner kadınlar gibi rahibe eğitimi almış bir öğretmendi. Güzel Türkçe konuşan, Türk âdetlerine saygılı, dünyadan haberli seçkin aydın bir Amerikalıydı.

Bolaman’da çok hoş vakit geçirdi. Kalelilerle tanıştı kahvehane önünde çardak altında oturdu, tavla oynadı, denize girdi, denizde taş sektirdi, renkli çakıl taşları ve deniz kabukları topladı, kayalardan olta attı, Garipöldüren çeşmesinden avucuyla su içti, Akise’ye Lâleli’ye çıktı. Kürek çekti, kayıkla Deliklitaş’tan ve bir Bolaman köylüsünün sırtında Goraz deresinden geçti, Yenipazar’a, Fatsa’ya, Medreseönü’ne Koçboynuzu yolundan Ordu’ya gitti, fındık bahçelerini harman yerlerini dolaştı, yanında taşıdığı Kodak kutu kamerayla renkli resimler çekti.


Miss. Martin Bolaman’ın doğal güzelliklerine hayran olmuş, bir yudum olsun Kale’nin yazını tatmıştı. Bu Amerikalı hanımefendi eğitimci ardında güzel anılar bıraktı. İstanbul’dan babama bir teşekkür mektubu yazmıştı.

Emekli olup Amerika’ya döndükten sonra bile öğrencileriyle mektuplaşmayı sürdüren çok vefalı bir insandı, yüz yaşından çok yaşadı. Bolaman’da bir Amerikalı ışıklar içinde uyu ruhun şâd olsun.
Resimler:
Miss. Jessie Martin Çalış ırmağı üzerinde (eski sarı köprüde) abam Tomris ağbim Argun ve kardeşim Mahmut’la birlikte.
Ordu yolunda Ordulu şoför Mesut, Tomris ve Miss. Jessie Martin arkada görülen Mesut’un Opel Kapitan marka arabası.
Miss. Martin fındık harmanında resim çekiyor.
Miss. Martin’in babama mektubu.
..........................
BİR GARA MEMED ÖYKÜSÜ - ELEKTRİK TEDAVİSİ
Kale’nin usta şoförü Gara Memed’in (Mehmet Ergün) 1950’lerde kullandığı 1939 model açık turkuaz yeşil renkli iki kapılı Merküri marka üstü açılan spor otomobili çok meşhurdu.
Bu otomobili bilmeyen tanımayan yoktu, diğer arabalardan farklı olarak üstü kışın örtülür yazın açılırdı. O yıllarda Ordu vilayetinde otomobili olan ve araba sürmeyi bilenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. Kale’de sadece bir otomobil vardı o da Kara Mehmet’in yeşil Merkürisi. Kale Fatsa arasında yolcu taşırdı.

O arabanın resmi belki Mehmet ağabeyin çocuklarında olabilir. Internette aynı modelin resimlerini buldum ve bu yazıya ekledim, rengi bile çok benziyor. Bu güzel otomobille benim de kaç sefer yolculuğum ve hatıralarım var.
Direksiyona bordo rengi kadife kılıf giydirilmişti, koltukları koyu kırmızı kadifeydi. Gara Memed yaz günleri güzel havalarda arabanın üstünü örten körüğü açar yolcuları fırıl fırıl serin serin gezdirirdi.
Gara Memed çok şakacı bir insandı. Bir gün Kale’den Fatsa’ya giderken Bolaman ırmağında eski tahta köprünün başında yaşlı bir köylü karı koca el kaldırıp arabayı durdururlar.
Gara Memed ak sakallı yaşlı adama sorar: "Emmi hayırdır Fatsa’da ne işiniz var niye gidiyorsunuz? - Oğlum üstüne afiyet teyzenin romatizması var Fatsa’ya elektrik tedavisine doktora gidiyoruz."
Gara Memed: "Doktora en az iki buçuk lira vereceksin yazık değilmi emmi istersen ben elektrik tedavisi yaparım, senden para da almam."
Yaşlı kadın: "Sahi mi dedin oğul hakket yapabilir misin?"
Gara Mehmet: "Anam ondan kolay ne var aha hemen simdi" der arabayı kenara çeker.
Yaşlı karı koca arabadan inerek el ele tutuşurlar. Mehmet ağabey kaputu açar aküye bağladığı kablonun ucunu kadının eline verir, sakın bırakma ha der marşa basar. Marş motoru guuv guuv guuv edip elektrik vurdukça ihtiyar karı koca birlikte önce bedenleri gıdıklanır gibi olur sonra elektrik akımı arttıkça tir tir titreşirler.
O zamanlar araba aküleri sadece 6 volttur, vücuda zarar etmez. Kadın vücudunda dolaşan elektrikle gıdıklandıkça fazla dayanamaz kabloyu bırakacak gibi olur kocası - Dayan kocakarı az daha dayan der. Iki dakika kadar akım verdikten sonra tedavi sona erer.
Yaşlı kadıncağız Gara Mehmet’e ; "Oğlum Allah senden razı olsun ne muradın varsa versin, sayende ağrılarım geçti alâtirik (elektrik) iyi geldi" der.
Karı koca tedaviden memnun Fatsa’ya doktora gitmekten vaz geçer Gara Memed’e dualar ederek köye geri dönerler. Mehmet ağabey bunu şaka olsun diye yapmıştır, olayı gülerek anlatır ama Gara Memed'in şakası ihtiyar ninenin ağrılarına iyi gelmiştir.
Kale’ye daha sonra Behram Haznedar beyin austin marka kamyonu geldi. Bu kamyonun bir işe yaradığını gören var mıydı bilmem. Caminin yanında park edildi ve bir daha hiç hareket etmeden uzun süre orada kaldı. Kaportası parlaklığı gitmiş soluk mat siyah renkli ve her daim arızalı bir arabaydı.
Şoför mahallinin arkasında üzeri minderli bir tahta kerevet vardı. Behram bey sırtında kalın bir gocukla bazı geceler orada yatardı.
O yıllarda birçok aracın marş motoru yoktu. Önden takılan vidalı bir kol çevrilerek motora ilk hareket verilirdi. Bir gün kol çevrilirken nasılsa karbüratörden dışarı benzin akıttı kamyonun çevresinde benzin akan yerler alev aldı tutuştu az kalsın araba yanıyordu.
Tonuç Mustafa'nın kahvehanesinin önünde çardağın altında oturan adamlar koştular yanan alevlerin üstüne basarak atlayıp hoplayıp tepinerek ateşi söndürdüler. Cipci Hayrettin’in Villiz marka sıfır kilometre yeni cipi Kale’ye geldi, bir de Süleyman Bey’in bizim eşek bazan da Düldül dediği küçük arabası vardı.
S O N
Yorumlar