MESUDİYE ZIRHLISI VE TALİHSİZCE BATIRILIŞI: 13 ARALIK 1914
- Özen Topçu

- 19 Mar
- 17 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 May
Tarih Bilim Uzmanı (Em. Mu. Albay) Özen TOPÇU'nun yeni yazısı...

Giriş: Çanakkale’de, 13 Aralık 1914 günü Mesudiye Zırhlısı’nın İngiliz B-11 denizaltısı tarafından batırılması, Türk deniz tarihinin sayfalarına kara bir gün olarak eklenen olaylardan biridir. Birinci Dünya Savaşı’nın henüz başlarında verilen bu kayıp, Osmanlı Donanması’nın bu savaştaki ilk kaybı olmuş. B-11 gibi küçük boy (330 tonluk) bir denizaltının mayınlarla döşeli bir alandan geçerek Mesudiye’yi batırması, İtilaf Donanması’na ait denizaltıların Marmara Denizi’ne rahatça girebileceklerini ortaya çıkarmıştır.[1] Bilindiği gibi, bu olay sonrası İngilizler son teknolojiyle inşa edilmiş büyük boy (600 tonluk) “E” sınıfı denizaltıları bölgeye sevk etmiş, bunlar, - 8’inin batırılmasına rağmen - Boğaz’dan 27 kez girip Marmara’ya geçmeyi başarmışlar[2], Marmara’da, hatta İstanbul’da Osmanlı lojistiğine büyük zararlar vermişlerdir.
Biz bu çalışmamızda, Osmanlı Donanması’nın -1874 Aralığından 1914 Aralığına kadar - neredeyse 40 yılına damgasını vuran, bir zamanların dünya savaş gemileri içinde ilk sıralarda yer almış olan Mesudiye Zırhlısı hakkında bilgiler sunmaya çalışacağız. Mesudiye Zırhlısı’nın 40 yıllık faaliyeti, tıpkı bir aslanın yaşam öyküsü gibidir. Güçlü olduğu devirlerde şanlı bir hüküm sürmüş, güçsüz kaldığı dönemde ise baştan ve kıçtan demirlenmiş olarak, deyim yerindeyse kıskıvrak bağlanarak adeta ölüme terk edilmiştir.
Mesudiye Zırhlısı’nın ilk faaliyeti, kendisini inşa ettiren Padişaha karşı isyanda yer alması olmuştur. Toplarını Dolmabahçe Sarayı’na çeviren Mesudiye’nin katkılarıyla Sultan Abdülaziz tahttan indirilmiştir. Osmanlının son 40 yılının canlı şahidi olan Mesudiye, 31 Mart Ayaklanması olarak tarihe geçen 13 Nisan 1909 tarihli gerici ayaklanmasında da yer almış, bu olay sonrası da II. Abdülhamit tattan indirilerek yerine Sultan Reşat, V. Mehmet” adıyla padişah yapılmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, 1911 Trablusgarp (Osmanlı-İtalyan) Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşlarında “Sancak Gemisi” olarak fiilen yer alan bu şanlı geminin son görevi, Birinci Dünya Savaşı başında, Çanakkale Boğazı’na döşenen mayın hatlarını korumak olacak, bu görevinin başındayken de talihsiz ve çaresiz bir şekilde batırılacaktır.
Mesudiye’nin Kısa Tarihi: Mesudiye Zırhlısı’nın tarihçesi, Rusların 30 Kasım 1853’te düzenlediği Sinop Baskını ile Osmanlı’nın Karadeniz Filosunu yok etmesine kadar dayanır. Bilindiği gibi, tarihe “Sinop Felȃketi” olarak kaydedilen bu baskında, Sinop Limanı’nda bulunan 7 fırkateyn, 3 korvet ve iki buharlı gemiden oluşan[3] Türk Filosu tamamen yakılmış, donanma komutanı Patrona (koramiral) Osman Paşa yaralı olarak esir alınmış, başta komutan yardımcısı Riyale (tümamiral) Hüseyin Paşa olmak üzere subay ve erlerin tamamına yakını şehit edilmiş[4], olay Avrupa başkentlerine vahşet olarak yansımış, sonuç itibariyle de İngiltere, Fransa ve Piyemonte (İtalya) devletleri Osmanlı’nın yanında yer alarak Kırım Savaşı’nı başlatmıştır.[5] Bu yıllarda İngiltere’nin en hassas noktası, Hindistan yoluna sarkmaya çalışan Ruslardı. Rusları durdurmanın yolu ise Osmanlı Devleti’ni desteklemekten geçiyordu.[6]
Sultan Abdülaziz (1861-1876), devletin tüm imkânlarını seferber ederek donanmanın yeniden inşası hamlesini başlattı, İngiltere ve Fransa’ya savaş gemileri siparişi verildi. Mesudiye Zırhlısı da bu proje kapsamında İngiltere’ye sipariş edildi. Dönemin son teknolojisi kullanılarak inşa edilecek olan Mesudiye Zırhlısı, 1872 yılında kızağa konuldu, Aralık 1875’te tamamlanarak Osmanlı Devleti’ne teslim edildi. Siparişe göre, Mesudiye’nin kardeş gemisi Mahmudiye (sonradan değiştirilen adıyla Hamidiye) de inşa edilecekti. Ancak bu zırhlı tamamlanmadan hemen önce Kraliyet Donanması tarafından satın alındı ve HMS Superb adıyla görevlendirildi.[7]
Mesudiye Zırhlı Fırkateyni Osmanlı Donanması’na katıldığı yıllarda, Fransa’da bile bu ayarda, bu kalitede savaş gemisi yoktu.[8] 12 adet 10 inçlik, 3 adet 7 inçlik Armstrong topu taşıyordu. Zırhlı, 102.4 metre uzunluğunda, 17.9 metre genişliğinde, 9.200 ton ağırlığında ve 7431 beygir gücündeydi. Saatte 16 mil hıza sahipti.[9]
Sultan Abdülaziz tarafından 1867’de Bahriye Nezareti kurulmuş, Osmanlı Donanması yenilenmiş, bu dönemde donanmaya 30’u zırhlı, 70’i ahşap olmak üzere 106 yeni savaş gemisi kazandırılmış[10], bu döneminde Osmanlı Donanması İngiltere ve Fransa’dan sonra dünyanın en güçlü üçüncü donanması durumuna gelmişti.[11]
1975 yılının Aralık ayında İstanbul’a gelen Mesudiye’nin bir harp gemisi olarak ilk görevi, Osmanlı tarihinde bir padişahın devrilmesinde yer alması olacaktır. Ancak acı olanı ise, kendisini binbir güçlüğe katlanarak inşa edilmesini sağlayan padişaha, yani Abdülaziz’e karşı bu görevi icra etmiş olmasıdır.[12]
Bilindiği gibi, 1876’da tahta oturtulan V. Murat’ın akıl sağlığının yetersiz olduğu görülecek ve Sultan II. Abdülhamit padişah olacaktır. Abdülhamit’in tahtta geçmesinden kısa süre sonra, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi patlak verecektir. Bu savaşta Mesudiye “Sancak Gemisi” olarak görev aldı.[13]
Sultan Abdülhamit, tatta geçer geçmez Boğaz kıyısındaki Dolmabahçe Sarayından yamaçtaki Yıldız Sarayı’na taşınmış, savaşın bitmesiyle birlikte donanmayı Haliç’e hapsetmiştir. Donanma Haliç’te çürümeye terk edilmiş, manevra yapması yasaklanmış, gerçek mermilerle atış yapması tehlikeli sayılmıştır.[14] Osmanlı tarihçisi Enver Ziya Karal’a göre, “padişahın müptela olduğu ve tedavisi mümkün olmayan vehmi nedeniyle”[15] donanma Haliç’te çürütülmüştür.
Abdülhamit döneminde donanma öyle perişan hale getirildi ki, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Ege’ye çıkmak zorunda kalan gemiler Haliç’ten Çanakkale’ye zor gittiler. Amiral Gemisi Mesudiye’nin kazanları patladı, gemi su aldı. Gemilerin işaret fişekleri ve projektörleri bile yoktu.[16] Bahriye tarihçisi Nejat Gülen bu durumu şöyle aktarır:
“… Mesudiye, Hamidiye, Osmaniye ve Aziziye firkateynleri ile Necm-i Şevket korveti ve Hizber silahlı dubası (monitör) 19 Mart 1897 günü Haliç’ten hareket etti. İlk olarak Mesudiye’nin 8 kazanından 3’ü infilak etti. İstanbul halkı donanmanın Çanakkale’ye gideceğini gazetelerden okuduğu için sabahın erken saatlerinden itibaren donanmalarını seyretmek için iki köprünün (bunlar, Galata ve Unkapanı köprüleri olmalı Ö.T.) çevresine dolmuştu. İki köprü arasında Mesudiye’nin kazanları patlayınca Donanma Komutanı gemiyi geri çevirmeyi düşündüyse de dost, düşman, şehirdeki müslim, gayri müslim bütün halk balkonlara, damlara çıkmış donanmayı seyrettiğinden Mesudiye’yi durduramadı, belli etmeden Sarayburnu geçildi ve Marmara’ya doğru yol açıldı.”[17]
Donanmanın düştüğü/düşürüldüğü bu kötü durum, donanma tarihimizde tam bir yüz karasıdır. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’ndan alınan dersler kapsamında bazı gemiler İtalyan Ansaldo-Armstrong Firması tarafından bakım-onarımı yapılmak üzere Cenova’ya gönderilir. Mesudiye de İtalya’ya gönderilen gemiler arasındadır.[18] 1898-1903 yılları arasında Cenova’da baştan aşağı elden geçirilen Mesudiye bir ön dreknot tipi savaş gemisi haline getirilmiş, motorları değiştirilmiş, kazan sayısı iki katına çıkarılarak tüm kazanlar yenilenmiş, gücü 11.135 beygir gücüne, kızı saatte 31 kilometreye çıkarılmıştır.[19]
Geminin silahları ve zırhı yenilenmiş, merkez bataryasına uzun seri atışlı 15’likler, baş ve kıça iki taret ve taretlerin içine 24’lük Armstrong topu yerleştirilmiş, top ambarına çok sayıda 7.5’luk top ilave edilmiş, gemi top itibariyle hayli kuvvetlendirilerek top sayısı 42’ye çıkarılmıştır.[20] Mesudiye Zırhlısı bu haliyle Trablusgarp (Osmanlı-İtalyan) ve Balkan (Mondros ve İmroz Muharebeleri) Savaşlarında aktif rol oynamış, başarılı görevler yapmıştır.[21]
Mesudiye’nin iki adet 24’lük topu, Balkan Harbi’ndeki atışlardan aşınmış olduğundan onarılmak üzere 9 Temmuz 1913’te Reşit Paşa Vapuru ile İngiltere’ye gönderilmiş, Birinci Dünya Savaşı başladığında bu toplar artık gelmemiş, gemide yalnızca 15 ve 7.5’luk toplar kalmıştı.[22]
Mesudiye Çanakkale’de: 1914 yılının Ağustos ayının ilk günlerinde patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin resmen katılması, savaşın Avrupa’da başlamasından 100 gün sonra olacaktır.[23] Osmanlı Devleti, kendisine sıçraması kaçınılmaz olan bu savaşı ilk günden itibaren takip etmiş, tedbirler almaya başlamıştı. 2 Ağustos 1914’te Başkomutanlık Vekȃleti kurulmuş ve başına Enver Paşa getirilmişti. Başkomutanlık Vekȃleti, 3 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının kısmen mayınla kapatılması emrini vermiş, 4 Ağustos’ta da Çanakkale Boğazı’nı yabancı savaş gemilerinin geçişine kapatmıştır.[24] Aynı gün, Selanik Mayın Gemisi tarafından Havuzlar-Kepez arasında 22 mayınla Çanakkale Boğazı’nın ilk mayın hattı oluşturulmuştur.[25] 13 Aralık 1914 tarihine kadar Boğaz’da toplam 6 adet mayın hattı tesis edilmişti.[26] Mayınlar Boğaz savunmasında önemli bir yer teşkil etmekteydi. Sahilde kurulu gizli-açık tabya ve bataryaların en önemli görevlerinden biri de mayınların korunmasıydı.[27]
30 Ağustos 1914 günü Amiral Merten komutasındaki kıyı topçusu ve diğer teknik personelden kurulu, subay ve er olmak üzere 160 kişilik bir Alman heyeti, Çanakkale istihkamlarını güçlendirmek göreviyle Almanya’dan gelmiş, 1 Eylül’de Merten Paşa Başkomutanlık Çanakkale Temsilcisi, Amiral Usedom Paşa da Sahil Topçu Torpil Müfettişi olarak tayin edilmiştir.[28] 9 Eylül 1914’te de Alman Amirali Souchon, resmen Osmanlı Donanması’nın başına getirilmiştir.[29] Amiral Souchon’un verdiği ilk emirlerden biri Mesudiye hakkında olacaktır. Amiral Souchon, Başkomutanlık Vekȃleti’ne gönderdiği 10 Eylül 1914 tarihli yazısında Mesudiye Zırhlısı’nın Çanakkale’ye gönderilmesi konusunda şu görüşe yer vermiştir:
“Mesudiye Zırhlısı’nın büyük topları ve makinesinin köhneliğinden dolayı filoda yer alması mümkün değildir… Mesudiye Çanakkale’de Boğaz’ın müdafaasını kuvvetli bir şekilde takviye edecektir. Mesudiye bir tarafındaki toplarıyla Boğaz girişini ateşle dövecek şekilde demirleyecektir. Diğer tarafındaki topları karaya çıkarılarak Boğaz’ın müdafaasında kullanılabilir.”[30]
Amiral Souchon’un Başkomutanlık Vekȃleti”ne gönderdiği bu yazı, Mesudiye Zırhlısı’nın mayın hatlarını korumak maksadıyla sabit bir batarya haline getirilmesi anlamını taşıyordu. Mesudiye, Amiral Souchon’un öngördüğü üzere 17 Eylül 1914 günü Çanakkale’ye getirilerek mevcut mayın hatlarının korunması için Kepez Koyu’nda Sarısığlar Mevkii’nde demirlemiştir.[31] Hareket halinde bulunması gereken Mesudiye Zırhlısı’nın mayın hatları arasında sabit bir batarya gibi demirlemesi ve toplarının yarısının karaya yerleştirilmesi o dönemde uzun tartışmalara yol açmış ve tenkit edilmiştir.[32]
Mesudiye Zırhlısı’ndan sökülen 3 adet 15’lik top ile karşı tarafta Mesudiye Tabyası kurulmuştur.[33] Mesudiye’den kurtulanlardan 120 kişi bu tabyada görev almış, tabya Çanakkale savunmasında önemli görevler icra etmiştir.[34] 18 Mart günü Boğaz’da batırılan ilk Müttefik savaş gemisi Fransız Bouvet Zırhlısı olmuş, bu olay Türk topçusunun azim ve cesaretini artırırken, düşmanın moralini felce uğratmıştır. İşte, Bouvet’in batırılışında Mesudiye Tabyası’nın da rolü oldu. Bouvet Zırhlısı, Mesudiye, Dardanos ve Rumeli Mecidiye tabyaları tarafından birçok kez vurulmuş[35], can havliyle Erenköy Koyu’na sığınmaya çalışırken, saat 13.45’te Nusrat’ın mayınlarından birine dokunarak iki dakika içinde batmış, gemi kaptanı Yb. Regeot dahil, 603 kişi boğulmuştu.[36]
B-11 Denizaltısı: Birinci Dünya Savaşı’nın ilk aylarında Kuzey Denizi’ndeki denizaltı faaliyetlerinden, denizaltıların harp ve ticaret gemilerine karşı vurucu unsur olduğu, korumalı ve savunma sistemine sahip üs ve limanlara taarruzda da başarılı olacağı anlaşılmış, Çanakkale ve Marmara Denizi’nde de denenmeleri öngörülmüştür. Bu amaçla İngiliz B-11 denizaltısı da 1 Aralık 1914 günü Boğaz girişinde yerini almıştır.[37] Aralık 1914 başlarında, Amiral Carden’in emrinde su üstü gemilerinin yanı sıra 3 İngiliz (B-9, B-10, B-11) ve 4 Fransız (Joule, Saphir, Faraday, Moriotte) olmak üzere 7 denizaltı vardı. Bu denizaltılar, Boğaz’ın ablukasının dışında Yavuz ve Midilli gemilerinin Boğaz’dan çıkmaları halinde onlara taarruz etmekle de görevlendirilmişlerdi.[38]
17 Eylül’den beri Kepez önlerinde Sarısığlar mevkiinde demirli bulunan Mesudiye Zırhlısı mayın hatlarına nezaret etmekte idi.[39] İngiliz ve Fransız denizaltı komutanları bu gemiyi hedef olarak seçmişler, bunun için Amiral Carden’den birçok kez izin istemişlerdir.[40] Ancak bu görev oldukça zor ve bir o kadar da tehlikeli idi. O günün teknolojisiyle denizaltılar su altında hem daha yavaş seyrediyor, hem çok fazla enerji harcıyordu. Bataryaları azalan denizaltı şarj için su üstüne çıkmak zorundaydı. Boğaz’daki güçlü akıntılar, kıyılarda ışıldaklarla donatılmış gözetleme kuleleri, sahil bataryaları ve orada bekleyen avcı botları önemli engellerdi. Kepez Yöresi’ne döşenmiş mayın hatlarından da kazasız sıyrılmak gerekiyordu.[41] Denizaltının kulesi, dümeni, ya da pervaneleri mayın zincirlerine dolanırsa kurtulması mümkün değildi.[42]
Amiral Carden Boğaz’a taarruz için 313 ton ağırlığında, 7-9 mil hız yapabilen, 2 adet torpido taşıyan, 5 subay ve 13 erden oluşan personel kadrosuna sahip, “A” sınıfı küçük boy denizaltı olan B-11 denizaltısını görevlendirdi.[43] B-11 denizaltısının bu görevi başarabilmesi için denizaltıyı tehlikelere karşı koruyacak önlemler almak gerekmişti.[44] Blenhaim Torpido Ana Gemisi, B-11’in dümenlerini, periskopunu, pervanesini mayın tellerine karşı koruyacak tertibatla donattı. Bundan sonra Amiral Carden bu denemeyi yapmasına onay verdi.[45]
Aşağıda detaylı anlatılacağı üzere, Yzb. Norman Douglas Holbrook (1888-1976) komutasındaki B-11 denizaltısı 13 Aralık 1914 günü Mesudiye Zırhlısı’nı batırmayı başaracaktır. Bu başarısından dolayı Yzb. Holbrook Kraliyet Donanması’nda Victoria Cross Nişanı almaya hak kazan ilk denizaltı subayı olacaktır.[46] Ayrıca gemi komutanının soyadı “Holbrook”, o yıllarda İngiliz sömürgesi olan Avustralya’da bir kasabaya verilmiştir.[47]
Mesudiye’nin Batışı: B-11 İngiliz denizaltısı 13 Aralık 1914 sabahı, gün doğarken Bozcaada’da bulunan üssünden ayrıldı ve Çanakkale Boğazı’nın Ertuğrul Tabyası açıklarından, karadan görülmeyecek bir mesafeden dalış yaparak Boğaz’a girdi.[48] B-11 denizaltısına bu görev için özel aparatlar takılmış, Kaptan Holbrook da Boğaz güzergahı konusunda bilgilendirilmişti.[49] Denizaltı periskop göstermeden, su altında pusula yardımıyla dört saat gittikten sonra periskopunu çıkarıp çevreyi tarayınca, geniş, çift bacalı Mesudiye Zırhlısı’nı gördü.[50] B-11, Mesudiye Zırhlısı’na 700 metre kadar yaklaşmıştı. Bu mesafeden attığı iki torpido geminin iskele kıç omuzluğuna (sol arka tarafına) çarparak infilak etti.[51] Bu sırada Mesudiye tarafından da 800 metre mesafeden denizaltının periskopunun görülmesiyle top atışı açılmıştır. Bu karşı atış uzun sürmemiş, ikinci torpidonun atılmasıyla gemi sol tarafa doğru yan yatmaya başlamıştır. Bu esnada mermiler kısa düşmeye başlamış ve zorunlu olarak ateş kesilmiştir.[52] Bu arada hızla Boğaz çıkışına yönelen B-11, bu harekat sırasında dokuz saat su altında kalmış,[53] bazı güçlükler yaşasa da üssüne dönmeyi başarmıştır.
Mesudiye’nin bulunduğu yer sığ olduğundan direği dibe saplanarak karinası suyun yüzünde kalmıştır. Mesudiye 5.5 kulaç suda demirli olduğundan battıktan sonra geminin çanaklık ile bacaları deniz dibinde kuma saplanmıştır.[54]
Mesudiye Zırhlısı’nın aldığı torpido yaralarıyla batmasının ardından Çanakkale’den yardım istenmiştir. Bir süre sonra birkaç istimdot ile filika ve römorkör yardım için gelmiştir. Bunun yanı sıra Nara’da bulunan İsa Reis Gambotu’nun filikaları da yardıma gelerek, Mesudiye personelini sahile taşımıştır.[55] Mesudiye’nin battığı günün akşamına doğru makine dairesinden gelen seslerden gemi içinde insanların kaldığı anlaşılmış, İstanbul’dan hızla çağrılan teknik ekip ve oksijen kaynağı ile zırhlının su üstünde kalan kısmı binbir güçlükle ve heyecanla açılarak, kazadan yaklaşık 36 saat sonra, 15 Aralık 1914 günü batık gemiden 8 kişi çıkarılmıştır. Bu kişilerden 3 subay ölü, 5 subay sağ olarak kurtarılmıştır. Mesudiye Zırhlısı’nda 13 Aralık 1914 tarihi itibariyle 63 subay, 7 gedikli (astsubay) ve 587 er bulunmaktaydı. Bunlardan 10 subay, 24 er şehit olmuştur.[56]
Mesudiye Zırhlısı battığı sırada gemide bulunan en kıdemli subay olan Mesudiye’nin İkinci Kaptanı (Efendi Kaptan) Kd.Yzb. Üsküdarlı Rıfat Kaptan sonraki yıllarda olayı şöyle anlatır:
“… Süvarimiz önce Arif Bey idi. Sonraları Arif Bey’in yerine Fazıl Bey süvari oldu. Yeni süvari geldikten sonra Mesudiye torpillendi. Süvari, zırhlı battığı zaman tesadüfen Çanakkale’de bulunuyordu, kendisine ben vekalet ediyordum.
Mesudiye, Kepez Koyu’nda Hacı Paşa Çiftliği önünde demirlendi. İskele bordamızı (sol yanımızı) Boğaz’ın methaline (girişine) doğru çevirdik ve savaşa hazır durum aldık. Sancak bordamızdaki (sağ yanımızdaki) 15’lik topları çıkarmak için emir almıştık. Bu toplar sahilde kurulacak Mesudiye Bataryasına konulacaktır. Bir hayli uğraşarak sancak bordamızdaki altı toptan üçünü çıkardık ve sahile yolladık. Bu üç top Rumeli sahilinde Baykuş Tepe eteğinde vücuda getirilen ‘Mesudiye Bataryası’na kondu.
Gemi baştan demirli ve kıçtan şamandıraya bağlı yatıyor ve bir denizaltı hücumuna karşı da sözde şıpkalarla muhafazaya alınmış bulunuyordu. Şıpkalar hiçte muntazam şeyler değildi. Çanakkale’de bir ambardan aldığımız eski püskü tellerle bu şıpkaları uydurma olarak kendimiz yapmıştık…
13 Aralık 1914 günü, bir Pazar günü idi. Süvarimiz Fazıl Bey, bazı hususat için Çanakkale’ye gitmişti. Öğle zamanı yaklaşıyordu. Subayların yemek salonunda kumanya subayı ile görüşüyordum. Subay; “Efendi Kaptan, yarına ne yemek yapalım?” diye reyimi (fikrimi) soruyordu. Subayın sorusuna cevap vermek üzere idim ki, birden bire acı acı ‘Top Başına’ borusu çalmaya başladı. Düşmanın methal istihkâmlarını bombardıman etmeye geldiğini sandım. Top başına borusu daha bitmemişti ki müthiş bir infilak oldu. Gemi fena halde sarsıldı. Karşımdaki kumanya subayı bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlandım. Ben önce harp ediyoruz zannettim. Fırlayıp ayağa kalkerken, camlar şangır şungur kırılıp döküldü. Yukarı çıkmak için hemen salondan fırladım. Kaportadan aşağı şakır şakır sular akıyordu. Aman Ya Rabbi! Batıyor mu idik? Daha şimdiden batıyor mu idik? Hayır, bu sular infilakın tesiriyle havaya fırlayan ve sonra güvertenin üstüne düşen su sütunundan başka bir şey değildi.
15’lik topların bulunduğu bataryaya giderken müthiş bir velvele daha koptu. Gemi bir daha sarsıldı. Birinci infilak ile ikincisinin arasında yarım dakika bile geçmemişti. İkinci infilak ile beraber top ambarına, yani bataryaya girdim. Henüz yemeğe oturmuş asker ‘Top Başına’ borusu çalar çalmaz, yıldırım sureti ile savaş yerlerine koşmuşlardı. Hepsi 15’liklerin başında atışa hazır bekliyorlardı. Top ambarından koşarak asker mangasına, 7.5’luk topların olduğu yere çıktım. Nöbetçi teğmeni ile vardiyani (haberci): “Denizaltı gemisi geldi, periskop çıkardı, torpido attı, dalıyor!” dediler. Bunun üzerine ateş emrini verdim. Batarya subayları ateş komutası verdiler. 7.5’luk seri toplar, birden müthiş bir taraka ile gürledi. Fakat Mesudiye yavaş yavaş yatmaya başlamıştı. Bu yatış meylinden topların mermileri yakınımızda denize düşüyordu. Geminin süratle yana yatmakta olduğunu ve bölme tertibatı mükemmel olmadığından çok geçmeden devrileceğini anladım. Ataşe devam etmek faydasızdı, personeli kurtarmaya mecburdum. Hemen “Ateş Kes!” komutasını ve arkasından gemiyi terk emri verdim…
Güvertedeki filikalar, geminin bir tarafa yatması üzerine kendiliğinden denize yuvarlanmışlardı. İyi yüzme bilenler denize atlarken, yüzme bilmeyenler ve az bilenler geminin devrilmeyen tarafına tırmanıyorlardı. Mesudiye beş buçuk kulaç suda demirlemişti. Gemi ilk torpili yedikten beş dakika sonra devrildi. Gemi yattıkça, ben de birçok subay ve erlerle aksi tarafa doğru tırmanıyordum. Acaba tekne büsbütün sulara gömülecek miydi?... Bu esnada geminin direği şiddetle suya çarparak denize girdi ve çubuğun üst kısmı kırıldı. Gemi biraz daha suya kapandıysa da fazla devrilmeyerek o durumda kaldı. Büyük ihtimalle çanaklık ve bacalar deniz dibine yaslanmış ve kuma oturarak Mesudiye’nin büsbütün kapaklanmasına mani olmuştu. Devrilme nihayet bulup da gemi yarıdan fazlası suya gömülmüş ve karinasının bir kısmı meydanda bir durumda kalınca filikalara binemeyen ve denize atlayamayan bütün erat ve subaylar hep birden karinanın üzerine tırmanıp kaldık.
Durumumuz böylece emniyet verici olunca, ben bulunduğum yerden kurtarma işini idareye başladım. Geminin kıç tarafında, işaret köprüsünün hizasında idim. Varda brandalardan (işaretçi erlerden) birini yanıma çağırdım, Çanakkale’deki kuleye işaret vererek imdat istedik. Bu sırada filikalar, kıyıya giderek içlerindeki erleri ve subayları bırakmış, tekrar başkalarını almak üzere gelmişlerdi. Bir kısım erat da suyun içinde geminin ötesini berisini tutmuş veya şıpka sallarına sarılmış duruyorlardı. Yirmi dakika sonra Çanakkale’den istimbotlar ve filikalar gelip imdadımıza yetiştiler. Bu esnada Nara önünde yalnız İsa Reis Gambotu vardı. Başka gemi yoktu. İsa Reis’in filikaları da yardımımıza koşmuşlardı. İmdada gelenler önce, ötesine berisine tutunarak denizde duran erat ve subayları, sonra da yeşil yosunlu karinasının üstünde, denizin ortasında bir kayaya konmuş deniz kuşları gibi bekleşenleri alıp gittiler.”[57]
Mesudiye Zırhlısı güverte subaylarından Yzb. Halis, Mesudiye’nin batışıyla ilgili şu ilginç anılarını aktarıyor:
“Gemi, kıçı Anadolu sahiline, başı Rumeli kıyısına dönük olmak üzere, iskele bordasını Boğaz’ın methaline çevirmiş yatıyordu… Böyle sığ bir yer seçilmesinden maksat, şayet top veya torpido yarası alırsak, batmayıp oturmaktı. Gemide 9 tane 15’lik, 5 tane 7.7’luk, 5 tane 4.7’lik top kalmıştı. Bunlardan 6 tane 15’lik ile diğer topların hepsi iskele bordasında, yani düşman Boğaz’dan girdiği zaman muharebe edecek olan tarafta, diğer üç tane 15’lik de sancak bordada idi. İki mayın hattı arasında demirlemiştik. Bu mayınların bizi muhrip ve denizaltı hücumuna karşı koruyacağı sanılıyordu.
Öğleye iki dakika vardı, hava sakindi. Kumanya istimbotu biraz geç kalmıştı. Onun için erat yemek yerken subaylar yemeğin hazırlanmasını bekliyordu.
Yüzbaşı Sedat Bey nöbetçi subayı idi. Biz, beş altı güverte subayı, arkadaşlardan birinin kamarasında toplanmış oturuyorduk. Şuradan buradan bahsederken müthiş bir gürültü oldu, kamarada hep birbirimize çarptık. Top başına borusu acı acı çaldı ve akabinde iskele topları ateşe başladı. Etrafı bir barut kokusu sardı. Biz evvela düşman hücumuna uğradığımızı hatırımıza getirmedik. Cephanelerden birinin havaya uçtuğunu sandık. Fakat top ateşi başlayınca hücuma uğradığımızı anladık. Aynı zamanda yukarıda “denizaltı gemisi” sözleri işitiliyordu. Kamaralardan fırlayan yirmi kadar subay bir araya toplanmıştık kaportadan su fışkırıyordu. Torpidonun açtığı üç metre kadar delikten içeriye hücum eden ve bir kısmı bulunduğumuz güverteye fırlayan sularla demir parçaları, üst güverteye çıkmaya mahsus merdivenleri parçalamıştı.
Aynı katta bulunan Amiralin merdivenine koştuk. Onun da kafesleri uçmuş, kapağı tazyikten kapanıp kalmıştı. Zorladık, kapağı açmaya çalıştık, açılmıyordu. Geminin içinde kapanıp kalacak, üst güverteye çıkamayacak mıydık? Gemi yavaş yavaş iskeleye meylediyordu. Yirmi subay hep birden top ambarına (merkez batarya) koştuk. Eyvah… Burada da karşımıza açılmaz ve aşılmaz bir set çıktı. Top ambarının zırh kapıları, geminin meyli nedeniyle kendi kendine kapanmıştı. Yegȃne ümidimiz orada idi. Halbuki orada da umutsuzlukla karşılaşmıştık. Bir anda ne yapacağımızı düşündük. Gemi, meylini artırarak iskele tarafa yıkılıyor, aşağıdan sular yukarı doğru fışkırıyordu. Su fışkırıyordu deyince, öyle bir havuz fıskiyesinden fırlayan parmak inceliğinde bir su sütunu sanmayınız. Su, koca güverteyi kaplayarak coşkun bir nehir halinde saldırıyordu. Bu coşkun nehir, bir an içinde birer ikişer hepimizi yakaladı ve doğru yukarı güverteye fırlattı. Garip değil mi? Korku ile elinden kaçıp kurtulmaya çalıştığımız su, bizi boğacağına kurtarmıştı. Önce Yüzbaşı Şerafettin Efendi, sonra hepimiz aşağıdan yukarıya yükselen suyun müthiş tazyiki ile bir tahta parçası gibi güverteye fırlamış ve geminin içinde kapanıp boğulmaktan kurtulmuştuk.
Biz, kendi vasıtalarımızla sahile, Hacı Paşa Çiftliği’ne çıktık. Filikalar üçer dörder sefer yaparak erat ve subayları kâmilen taşıdılar. Orada bölükler tabura (ictimaya, toplanmaya) alındı. Yoklama yapıldı, bidayette fazla zayiat verdiğimizi sandıksa da sonra, 10 subay ve 28 erin şehit olduğu anlaşıldı.”[58]
Mesudiye Zırhlısı’nda mahsur kalanların kurtarılma çalışmaları sonrası, bir grup subay ve er her gün gemiye giderek, sancak (sağ) taraftaki topları ve cephaneyi kurtarmaya çalışmıştır. Gemide kalan 9 adet 15’lik toptan 3 tanesi daha çıkarılmış ve bu toplarla sahilde Aktepe ve Akyarlar Bataryaları oluşturulmuştur.[59]
Bu satırların yazarı olarak benim dedem, Ordu Perşembeli, Afanoğullarından Ali oğlu Ahmet (1893-1968) de Mesdudiye Zırhlısı’nda görev yapmıştır. Ondan intikal eden bilgilere göre dedem, gemiden kıyıya bir grup bahriyeli arkadaşıyla yüzerek çıkmış, kıyıya ulaştıklarında, infilakın hala etkisi altında panik içinde kıyıdan uzaklaşmışlar, bir süre koştuktan sonra, -kendilerine gelerek- geri dönmüşler, tekrar kıyıya vardıklarında yoklama yapıldığını görmüşler ve yoklamaya yetişmişlerdir. Dedem, Mesudiye’nin batışı sonrası askerliğine Karadeniz Filosunda devam etmiş, 1912’de başlayan vatan hizmetini, 1922’de Kurtuluş Savaşı sonrası tamamlamıştır.
6- Sonuç: Osmanlı Donanması’na 40 yıl hizmet etmiş olan, bir zamanların Sancak Gemisi Mesudiye’nin eli kolu bağlı bir vaziyette batırılması, savaşın henüz başında Müttefiklere büyük moral vermiş, Boğaz’ı geçme umutlarını güçlendirmiş, Türklerde ise büyük üzüntüye sebep olmuştur. O günlerde Osmanlı Donanması’na hükmeden Alman amirallerin kararıyla, Mesudiye’nin su içinde sabit bir batarya olarak kullanılması fikri başta Mesudiye’nin komutanı Yb. Arif Bey olmak üzere denizciler tarafından yanlış bulunmuş, şiddetle eleştirilmiş, ancak bu duruma engel olamamışlardır. Almanlar, Müttefiklerin 5 mayın hattını ve kıyıda konuşlu set bataryalarını geçerek, girişten 11 mil içeride, Kepez Koyu’ndaki Mesudiye’ye ulaşabileceklerine ihtimal vermiyorlardı. Bu konuda Mesudiye Zırhlısı’nın güverte subaylarından Yzb. Halis şunları söylüyor:
“Alman Merten Paşa, ‘denizaltı buraya kadar giremez. Mesudiye, Anaforla gelen mayına çarptı’ diye iddia ediyor, bizim periskop gördüğümüze bir türlü inanmak istemiyordu. Nihayet dalgıçlar, düşman denizaltısının attığı torpidonun dümen kısmını bulup çıkardılar. O zaman bu Alman Amirali de boş inancından vazgeçti ve Mesudiye’nin denizaltı hücumu ile battığına inandı. Amiralin o zaman söylediklerine nazaran (göre) Mesudiye, bulunduğu ve battığı mevkie, başarılı olarak savaşmak için değil; (çünkü büyük topları tamir için gittiği İngiltere’den gelmemişti. Otuz buçukluk toplarla mücehhez düşman gemilerine karşı başarı ile değil, başarısızlıkla dahi harp edemezdi) sahil bataryalarındaki topçuların maneviyatını yükseltmek için konulmuş imiş. Bu surette Başkomutan Vekili, ihtiyar zırhlının yalnız yatmasını değil, batmasını da muvafık görmüş demekti. Nitekim de öyle oldu. O heybetli Mesudiye, iki dakikada denizin dibine inince, sahil bataryalarındaki eratın maneviyatı yükselmedi, aksine kırıldı, o işlenmiş kafalar esrarengiz bir düşmanın, hiç görünmeden ve gürültü etmeden sessiz sedasız, dağ gibi zırhlıyı bir an içinde hakladığını görünce şaşırıp kalmışlardı…”[60]
Mesudiye Zırhlısı’nın 13 Aralık 1914 günü batırılması gerek Osmanlı, gerekse Müttefikler açısından birçok kararların alınmasının başlangıcını oluşturmuştur. Mesudiye’nin batırılması olayı, İtilaf Devletleri tarafından çok büyük yankı bulmuştur. Bu olaydan sonra İtilaf devletleri daha büyük ve donanımlı denizaltıların kolaylıkla Marmara’ya geçebileceğini ve Marmara’daki Türk ve Alman harp ve ticaret gemilerine taarruz edebileceği kanaatine varmışlardır. Çünkü B-11 gibi basit bir denizaltı bile en önemli engel olan mayın hatlarını geçebilmiştir. Kıyı bataryaları ve projektörler de Boğaz’dan giriş yapan denizaltıya yakalayamamışlardır. İtilaf Devletleri’nde, bunun gibi bir iki saldırı daha gerçekleştirilmesi halinde Marmara Denizi’ndeki Türk deniz sevkiyatının kesintiye uğratılacağı düşüncesi hâkim olmuştur. Bu düşünce ile Amiral Carden, yeni denizaltıların bölgeye sevk edilmelerini talep etmiştir.[61]
Türkler tarafından bakıldığında da bu olay, Çanakkale Boğazı’nda ve Marmara’da Müttefik denizaltılarına karşı acil ve etkili önlemler alınmasının başlangıç tarihini teşkil etmiştir.[62] Mesudiye’nin torpillenmesi büyük uyarıydı. Bir savaş çıkarsa, demek ki denizin yalnız üzerinden değil, denizin altından da geleceklerdi. Akıntı ve mayınlar nedeniyle Boğaz’a denizaltı giremez sanılıyordu, yanıldıklarını anladılar. Hemen 3 mayın hattı daha kurularak hat sayısı 9’a çıkarıldı. Boğazın daha iyi görünebilmesi için ışıldak sayısı ilk aşamada 10’a tamamlandı.[63] Marmara Adaları’nda “Gözetleme Karakolları” oluşturuldu. Büyük toplarından istifade edilmek üzere Barbaros ve Turgut Reis zırhlıları da Şubat ayı başında Çanakkale’ye gönderildi. Denizaltı karakol görevi ile Mudanya’da ve Marmara Adası’nda Galata Yatı ile İstanbul Vapuru, Çanakkale Boğazı’nda Peleng-i Derya ve İsareis Gambotları görevlendirildiler.[64] Ancak alınan tüm tedbirlere rağmen Müttefiklerin Boğaz’ı geçerek Marmara’ya açılma planlarında değişiklik olmayacak, Çanakkale’de deniz savaşları, kara savaşları, hava savaşları yanında dördüncü bir alan olarak denizaltı savaşları da başlayacaktı.
Not: Bu makale, Düşünce ve Tarih Dergisi’nin Yıl:8, Sayı:88, Ocak 2022 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.
[1] Figen Atabey; Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ank.214, s.148.
[2] Turhan Seçer; Anılarla Çanakkale Cephesi ve Neticesi, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Ank. 2008, 277.
[3] Besim Özcan; “Kırım Savaşı (1853-1856)”, Osmanlı, Cilt 2, Editör: Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ank. 1999, s.100.
[4] Yılmaz Öztuna; Türkiye Tarihi, Cilt 12, Hayat Kitapları, İst. 1967, s.19. Cemal Kutay; Türkiye İstiklȃl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, Cilt 6, Alioğlu Yayınevi, 2. Baskı, İst. 1980, s.3491.
[5] Özen Topçu; “Rusların Sinop Baskını (30 Kasım 1853)”, Düşünce ve Tarih Dergisi, sayı:25, Ekim 2016, s.36.
[6] Özcan; agm., s.100.
[7] Okan Kozanoğlu; “Mesudiye Zırhlısı”, www.canakkalemuharebeleri1915.com, 11 Ağustos 2017.
[8] Erdoğan Şimşek; Çanakkale’de Batırılan Umutlar, Alp Yayınevi, Tarihsiz, s.35.
[9] Atabey; age., s.141. Kozanoğlu; a.g.m.
[10] Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, Cilt 7, Ank. 1988, s.190, 191.
[11] Atabey; age., s.10.
[12] Halil Çağlar; “Mesudiye Zırhlısı”, www.wisula.net. Şimşek; age., s.40, 42. Cemalettin Yıldız; “Mesudiye Zırhlısının Dramı”, www.geliboluyuanlkamak.com.
[13] Şimşek; age., s.52.
[14] Sina Akşin; Türkiye Tarihi, Cilt 3, Cem Yayınevi, İst. 1990, s. 168.
[15] Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, Cilt 8, s.369.
[16] Orhan Koloğlu; Abdülhamit Gerçeği, Pozitif Yayınları, İst. 1987, s. 296.
[17] Nejat Gülen; Şanlı Bahriye, Türk Bahriyesi’nin İkiyüz Yıllık Tarihçesi (1773-1973), Kastaş Yayınları, İst. 2001, s.154, 155.
[18] Atabey; age., s.141.
[19] Kozanoğlu; agm. Şimşek; age., s.64.
[20] Şimşek; age., s.64.
[21] Atabey; age., s.142.
[22] Şimşek; age., s.81. Atabey; age., s.142.
[23] Tahsin Ünal; Türk Siyasi Tarihi (1700-1958), Kutluğ Yayınları, İst. 1974, s.444.
[24] A.Burak Kandaş; Çanakkale’de İtilȃf Donanması’na İndirilen Büyük Darbe (Mayıs 1915 Harekȃtı), AAM Yay., Ank. 2007, s.2,3.
[25] Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, V. Cilt, III. Kitap, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Ank. 1978, s. 95.
[26] Şemsettin Bargut; Birinci Dünya Harbi’nde ve Kurtuluş Savaşı’nda Türk Deniz Harekatı, Dz.K.K.lığı Basımevi, Ank. 2000, s. 13.
[27] “Çanakkale’de 18 Mart: Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Sayı: 207, Mart 1982, s.8-12.
[28] İbrahim Artuç; Çanakkale Deniz Savaşı, Kastaş Yayınları, 2. Baskı, İst. 2004, s.32.
[29] Atabey; age., s.12.
[30] Atabey; age., s.142.
[31] Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, V. Cilt, III., s. 103, 104.
[32] Emrullah Nutku; Çanakkale’nin Şanlı Tarihine Bir Bakış, Özyurt Basımevi, İst. 1972, s.50.
[33] Özakman; age., s.87.
[34] Atabey; age., s.142, 146.
[35] Oktay Koraltan; “Çanakkale’de Doğan Güneş”, Silȃhlı Kuvvetler Dergisi, sayı:290, Mart 1994, s.126, 127.
[36] Moorehead; age., s.83.
[37] Atabey; age., s.141.
[38] Atabey; age., s.143.
[39] Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, V. Cilt, III. Kitap, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Ank. 1978, s. 104.
[40] E.Alb.A.Thomazi; Çanakkale Deniz Savaşı, Çev.:E.Korg. Hüseyin Işık, Gnkur ATASE Bşk.lığı Yay., Gnkur. Basımevi, Ank. 1997, s.11.
[41] Alan Moorehead; Çanakkale Geçilmez, Gallipoli, Türkçesi:Günay Salman, Milliyet Yay., İst. 72, s.267. Yusuf İzzettin Barış; Çanakkale Savaşları, Şen Matbaası, 2. Baskı, İst. 2000, s. 202.
[42] Turgut Özakman; Diriliş, Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 13. Basım, Ank. 2008, s.87.
[43] Atabey; age., s.144.
[44] Özakman; age., s.87.
[45] Thomazi; age., s.11.
[46] Şimşek; age., s.113, dipnot: 64.
[47] Atabey; age., s.147.
[48] Erdoğan Oran; “Çanakkale Savaşlarında Denizaltı Harekȃtı”, Silȃhlı Kuvvetler Dergisi, Yıl:128, Sayı:400, Nisan 2009, Gnkur. Basımevi, Ank. 2009, s.43.
[49] Şimşek; age., s.114.
[50] Alan Moorehead; Çanakkale Geçilmez, Gallipoli, Türkçesi: Günay Salman, Milliyet Yayınları, İst. 1972, s.41.
[51] Nutku; age., s.49.
[52] Atabey; age., s.144.
[53] Thomazi; age., s.12
[54] Atabey; age., s.144, 145.
[55] Eda Gülşen Gömleksiz; Mesudiye Zırhlısı, Deniz Basımevi Md.lüğü, İst. 2007, s.80.
[56] “13 Aralık 1914 Tarihinde Mesudiye Zırhlısının Batırılışına Dair Raporlar”; Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., 2. Baskı, Gnkur. Basımevi, Yıl:63, Sayı:132, Ocak 2014, s.63,64.
[57] Şimşek; age., s.118-123.
[58] Şimşek; age., s.123-127.
[59] Atabey; age., s.146.
[60] Şimşek; age., s.128.
[61] Atabey; age., s.147.
[62] Atabey; age., s.148.
[63] Özkakman; age., s.49.
[64] Atabey; age., s.149.










Yorumlar