top of page

İlk Atatürk Anıtı

ree

Türkiye’de İlk Atatürk Anıtı denince hemen herkesin aklına, Avusturyalı heykeltıraş H.Krippel tarafından yapılan ve 3 Ekim 1926’da İstanbul Sarayburnu’na yerleştirilen Sarayburnu Atatürk Anıtı gelir. Yine aynı heykeltıraş tarafından yapılan Konya Atatürk Anıtı, 29 Ekim 1926’da; Ankara Zafer Anıtı, 24 Kasım1927’de; Samsun Onur Anıtı da, 15 Ocak 1932’de açılmıştır.

Sizler, Türkiye’de Atatürk adına yaptırılan ilk anıtın, Cumhuriyet’ten de önce, daha Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1917 yılında Urfa’da açıldığını biliyor muydunuz? Çanakkale Savaşı’nda kahramanca çarpışan Şanlıurfalı askerler, savaş sonrasında döndükleri memleketlerinde Çanakkale Zaferi’nin önemini ve Ulu Önder Atatürk’e olan sevgilerini anıt yaparak ölümsüzleştirdiler.[1]

ree

 Vatansever Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Çanakkale’de şehit düşen Urfalıların anısına, 1917 yılında yeni açtığı yola Mustafa Kemal Paşa Caddesi ve bu cadde üzerinde yaptırdığı anıta da “Mustafa Kemal Paşa Anıtı” ismini vermiştir. Urfa kalker taşından yapılan zarif anıtın zemin katında bir su haznesi olup, anıtın dört yanındaki musluklardan su akmaktadır. Anıtın dört cephesindeki eski yazıyla ifade edilmiş kitabede Kafkas Yolu, Hindistan Yolu, Ankara Yolu ve Mustafa Kemal Paşa Caddesi yazılarıyla, yönleri gösteren ok işareti bulunmaktadır.

Bu anıt, Mustafa Kemal Paşa henüz Atatürk unvanını almadan paşalık döneminde Türkiye’de Mustafa Kemal Paşa adına ilk defa diktirilen anıt ve ismi verilen cadde olduğu için önemlidir. Sonradan cadde genişletilip dizayn edilirken, ismi de Atatürk Bulvarı olarak değiştirilmiştir.[2]

ree

Atatürk araştırmacısı Prof.Dr. Şerafettin Turan hocamız, Atatürk’ün Çanakkale’de yarattığı destanın İstanbul tarafından henüz yeterince değerlendiril(e)mediği bir dönemde, O’nun adına ta Urfa’da böylesine bir jest yapılmasını biraz da iğneleyici ifadelerle şöyle aktarır:

“…Öyle ki, başkentin (İst.) tehlikeden kurtarılmasından ötürü Sultan Reşat’a Gazi sanının verilmesi için düzenlenen törende savaşa katılan alaylara madalyalar verilirken Mustafa Kemal’in adı bile anılmamıştı. Bu yadsımaya karşın Harp mecmuasının Aralık 1915 sayısında Anafartalar Grup Komutanı Miralay Mustafa Kemal nitelemesiyle O’nun bir fotoğrafı yayınlanmıştı.

Mustafa Kemal’in Çanakkale’de kazandığı zaferin ordu ve halk arasına yayılmasını gösteren en çarpıcı kanıt, 1917’de Urfa’da yaptırılan anıt olmuştu. Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Çanakkale’de Mustafa Kemal’in komutası altında savaşırken şehit düşenler ya da gazi olarak eve dönenlerin anısına bir anıt-çeşme yaptırmıştır. Vali Konağı önüne yaptırılan anıt, “Çanakkale Şehitleri Abidesi” diye adlandırılmıştı. Ancak, bir çeşmesi olduğu ve dörtyol ağzında bulunduğu için “Yol Gösteren Çeşmesi” olarak anılır olmuştu. 9 m. Yüksekliğinde olup, 2 kattan oluşan anıtın ikinci kat sütunlarının başladığı bölümün 4 cephesinde birer ok işareti ile o yönde hangi ülke ya da büyük kentin bulunduğunu gösteren kitabeler yazılmıştır. Bu yollar; Kafkas Yolu, Hindistan Yolu, Ankara Yolu ve Mustafa Kemal Paşa Caddesi olarak adlandırılmıştı.

Böylece söz konusu Urfa anıt-çeşmesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün adını taşıyan Türkiye’deki ilk anıt/kitabe niteliğini taşımaktadır. Henüz Birinci Dünya Savaşı sona ermeden yaptırılmış olması da, O’nun komutan olarak emrindeki askerler arasında nasıl bir sevgi ve saygı uyandırdığının taşlaşmış belgesi olmaktadır. Günümüzde bütün görkemiyle ayakta olan anıt, 1972’de eski yerinden alınarak kent merkezinde Gaziantep-Diyarbakır-Mardin yolları kavşağındaki parka taşınmıştır.”[3]

Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu, anıt hakkında şunları söylüyor:

“Çanakkale’de savaşan askerlerimiz Ulu Önder Atatürk’e sevgilerini ve zaferin önemini ebedileştirmek için anıt yaparak vefa borçlarını ödemek istemişler. Bu anıt, hem askerlerimizi hem de Ulu Önder Atatürk’ü onurlandırmak içindir. Atatürk’ün bu anıttan haberi olup olmadığını bilmiyorum. Mimarı belli olmayan anıtın, kentteki taş ustalarınca yapıldığını tahmin ediyoruz…

1960 yıllarında Atatürk Bulvarı tanzim edilirken, anıt, Vali Konağı (Cebeci İşhanı) önünden alınarak şimdiki yerine getirildi ve Abide ismi verildi. Abide’den Gaziantep’e doğru İpekyol açılırken, dört yol ortasına gelsin diye 10 metre kuzeye taşındı. Dört yol ortasına göbekli park yapılınca Abide yine sökülüp, taşları numaralandırılarak parkın ortasına gelecek şekilde yeniden inşa edildi. Etrafındaki park alanına da orman ağaçları dikilerek abidenin güzelliği ve özelliği görülmez oldu.”[4]

Türkiye’de ilk Atatürk Anıtı’nı yaptıran Millî Şehit Nusret Bey’i de kısaca tanıtalım:

1875 yılında Preveze’de doğdu. 1899’da Mülkiye Mektebi’ni bitirdi. Çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1914’te Bayburt Kaymakamı oldu. 14 Haziran 1917’de Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi. Urfa’da görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunun üzerine Urfa’da işgallere karşı Müdafa-i Hukuk Teşkilatı’nı kurdu.[5]

Nusret Bey göreve devam ederken Damat Ferit Paşa hükümetince 6 Nisan 1919’da görevden alınmış ve tutuklanarak İstanbul’a getirilmiştir. Ermeni tehciri ile ilgili olarak yargılanmış suçsuz bulunmuştur. Ancak Yunanlıların İzmir’i işgali üzerine yeniden tutuklanmıştır. Nemrut Mustafa Paşa İngilizlere yaranmak için sahte şahitlerle, düzmece raporlarla idama mahkȗm edilmiş, idamı, Padişah Vahdettin tarafından 4 Ağustos 1920’de onaylanmış, 5 Ağustos 1920’de Beyazıt Meydanı’nda asılmıştır.[6]

Falih Rıfkı Atay, İstanbul Merkez Komutanlığı’nda aynı koğuşu paylaştığı Mutasarrıf Nusret Bey’in son günlerini şöyle anlatır:

“Mutasarrıf Nusret’in ölümü eşsiz bir faciadır… Terbiyeli, özü sözü birbirinden temiz bir Türk milliyetçisi idi. Tehcir sanığı olarak bizim koğuşta yatıyordu. Bir gün kendisini acele Merkez Komutanlığı’na istemişlerdi. Malta’ya sürüleceği havadisini duyduk ve sevindik. Sapsarı geri döndü: Benden hayır yok, beni öldürecekler, dedi. Sonra anlattı: Kulağımla duydum. Yan odada İngilizlerden gelen subaya (Nemrut) Mustafa Paşa yalvararak: “Onu bırakınız. Birkaç güne kadar idam edeceğiz, diyordu. Bu söz üzerine beni tekrar aranıza yolladılar.”

Birinci Divan-ı Harpte mahkeme edilerek, sadece vazifesini kötüye kullanmak suçu ile 3 yıla mahkûm edilmişti. Yeni Reis Nemrut Mustafa Paşa üyelerden bir ikisiyle birleşerek Nusret’in idamını istemiş… Mustafa Paşa birkaç şahit icat eder… Nusret’i tekrar mahkemeye çıkarırlar. Patrikhane’den dört yeni kadın şahit getirilmişti.

Nusret hakimlerin karşısında iken, ezberlediklerini söyleyen kadınlara: “Nusret Bey burada mı? Tanıyor musunuz?” Diye sorulunca kadınlar:

“Tanıyoruz, ama burada değil!” cevabını vermeleri üzerine, tekrar dışarı çıkarmışlar, bir müddet sonra yerlerine dönerek:

“Nusret budur” diye göstermişler.

ree

… Nihayet bir akşam locaya indirmek üzere aramızdan aldılar. Bize ağlayışlı bir sesle veda etti. Sanki hayattan kopup gittiğine değil de, dostlarından ayrıldığına yanıyordu. Kapıdan çıkarken pantolonunun yamasını gördüm. Sabaha doğru koridorda süngülü muhafızların ayak seslerini duyduk. Nusret, sehpaya gidiyordu. İbrahim Fevzi karyolasının ucuna çıktı, ezan okumaya başladı.

Karısına ve çocuklarına bile gösterilmemişti. Göğsüne asılan yaftada, “para çalmak için kıtal yaptığı” söylenen Nusret’in yamalı pantolonu cebindeki cüzdanında yalnız bir kȃğıt lira bulmuşlardı… Sabahın ilk saatlerinde tevkifhane avlusundan, zavallı karısının çığlıkları geliyordu.”[7]

Nusret Bey’i tanıtmayı, Şanlıurfalı Sabri Kürkçüoğlu’nun sözleriyle bitirelim:

“Şehit Nusret Bey için neler yaptık? 1969 yılında mezun olduğum Şehit Nusret İlkokulu’nda okuduğumuz yıllarda okulun ismi ile ilgili hiçbir bilgi bizlere anlatılmamıştı. Bu ilköğretim okulunda ismi yaşatılıyor ama Şehit Nusret Bey’in kim olduğundan öğrencilerin ve öğretmenlerin haberi yok! Vatansever kaymakamımızı çocuklarımıza anlatmamız lazım.”[8]

Büyük tarihçi Cemal Kutay der ki: “Vatanımız, huduttan hududa şehitliktir.”[9]

Gerçekten de bu vatanın sıkılan her torağından şüheda fışkıracak gibidir. Özellikle, 20. yüzyılda emperyalizme karşı başlattığımız büyük mücadelede, günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinin her köşesinden şehitler mevcuttur. Bu destanda her ilimiz üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Ancak, üç ilimiz vardır ki, bunlar müstesnadır. Onlar şanslı illerdir, çünkü TBMM, kendilerini İstiklȃl Madalyası ile ödüllendirmiş, şehir isimlerinin başına da “Gazi, Kahraman, Şanlı” gibi bir ayrıcalık sıfatı eklenmiştir.

Bilindiği gibi bu illerimiz sırasıyla Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa’dır. Dikkat edilirse bu sıralamada Şanlıurfa son sıradadır. Hâlbuki Urfa, bu memlekette Çanakkale Zaferi’nin önemini ve Mustafa Kemal Atatürk’ün değerini en önce gören, anlayan ilimizdir. Bu amaçla Urfa’ya daha 1917 yılında Çanakkale ve Mustafa Kemal Anıtı yapmışlardır.

Bu anıtın yapılmasına vesile olan Urfalı Çanakkale Şehitleri yakınları ile Urfalı Çanakkale gazilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Onların bu yoğun istekleri üzerine onlara öncülük eden vatansever Urfa Mutasarrıfı, Millî Şehit Nusret Bey’i de minnetle ve rahmetle anıyoruz.

Ruhları şad olsun…


Not: Bu makale, Düşünce ve Tarih Dergisi’nin Sayı:28, Ocak 2017 tarihli nüshasında yayınlanmıştır.

[1] Yrd.Doç.Dr. Cihat Kürkçüoğlu; “Çanakkale Zaferi’nin İlk Anıtı Şanlıurfa’da”, Hürriyet Gazetesi, Gündem, 17 Mart 2008.

[2] Fuat Rastgeldi; “Mustafa Kemal Paşa Anıtı”; www.urfahizmet.com

[3] Şerafettin TURAN; Türk Devrim Tarihi, 1. Kitap, 3. Basım, Bilgi Yayınevi, Ank. 2008, s.167.

[4] Yrd.Doç.Dr. C. Kürkçüoğlu; a.g.m. Hürriyet Gazetesi, 17 Mart 2008.

[5] “Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey”, www.biyografi.net

[6] M.Haluk SAYGI; “Millî Şehit Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey”, www.mhaluksaygi.blogcu.com

[7] Falih Rıfkı Atay; Çankaya, Doğan Kardeş Basımevi, İst. 1969, s230,231.

[8] S.Sabri Kürkçüoğlu; “Urfa’nın Kurtulması ve Vatansever Şehit Nusret Bey”, www.sanliurfa.com

[9] Cemal Kutay; Şehitlerimiz, Yeni Asya Yayınları, İst. 1981, s.21. özen Topçu; Türk’ün Kahramanlık Destanı Çanakkale’den Seçmeler, Alter Yayıcılık, 2.Baskı, Ank. 2012, s.96.

Emekli Albay Özen TOPÇU’nun özgeçmişi

1959 yılında Ordu ili, Perşembe ilçesi Yumrutaş Köyü’nde doğdu.  İlk, orta ve lise eğitimini Perşembe’de tamamladı. 1982 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümünü bitirdi.

1983 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne OBİ Subayı olarak katıldı (Bilgisayar Programcısı). Aynı yıl K.K. Personel Okulu’ndaki kursunu tamamlayarak “Personel Teğmen” rütbesiyle muvazzaflık görevine başladı.

ODTÜ Mühendislik Fakültesi’nde 1 yıl Bilgisayar Programcılığı kursu gördü.

1985-1999 yılları arasında K.K.K. lığı Bilgisayar Merkezi’nde görev yaptı. Bu görevi sırasında 1996-1998 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dalında Yüksek Lisans yaptı.

1999-2006 yılları arasında Samsun Sahra Sıhhiye Okulu’nda görev yaptı. Burada, aynı zamanda 7 yıl süreyle Samsun Polis Okulu’nda İnkılap Tarihi dersleri verdi.

Daha sonra Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı çeşitli kadrolarda ve K.K. Eğitim Doktrin Komutanlığında görev yaptı ve Ağustos 2014 yılında emekli oldu.

“Atatürk ve Samsun”, “Çanakkale’den Seçmeler”, “Yumrutaş Köyü Perşembe/ORDU”, “Nusrat Mayın Gemisi” adlı kitapları bulunan Em. Albay Özen Topçu’nun 120’yi aşkın makalesi; Silahlı Kuvvetler Dergisi, Atatürk Haftası Armağanı Dergisi, Kara Kuvvetleri Dergisi, Düşünce ve Tarih Dergisi, Devlet Dergisi, Mehmetçik Dergisi, Yeni Düşünce Dergisi ve Anıtkabir Derneği Dergisi’nde yayımlanmıştır.

ree

 
 
 

Комментарии

Оценка: 0 из 5 звезд.
Еще нет оценок

Добавить рейтинг
bottom of page